Dünya’da her alanda temeller sarsılmaya, yaşadığımız gezegen yeniden şekillenmeye, değişmeye devam ediyor...
Çok az bir grup bu hızlı değişime anında uyum sağlıyor... Büyük bir grup ise kendisini inandırdığı bir takım gerekçelerle değişimi kabullenmiyor...
Dünya’da ortaya çıkan huzursuzlukların, tedirginliklerin, başkaldırıların kökeninde, bu değişime direnen, sahip olduğu ortamı korumaya çalışan, eline bir şekilde geçirdiği ayrıcalıkları, imkanları kaybetmek istemeyenlerin olduğu düşünülmektedir...
İlk bakışta oldukça insani görünen değişime direnme dürtüsü, aslında tedavi edilmesi gereken bir hastalık gibi değerlendirilmelidir...
Böyle değerlendirildiğinde dünyanın bu gidişatının sürdürülebilir olmadığı görülecektir...
Ülkelerin sınırlarıyla alakalı olmaktan çoktan çıkan sorun, bugün bütün insanlığı ilgilendirmektedir... Dünya ölçeğinde söz birliği yapılmadan mevcut sorunların üstesinden gelmek mümkün değildir...
Yeni yetişecek nesillerde algı değişimine ihtiyaç vardır...
Bugün, Anavatanda “Gezi Parkı”na kamufle olarak cereyan eden olaylar, Brezilya’da başka bir isimle, Yunanistan’da farklı bir adla ortaya çıkabilir. Almanya’da Hitler, İsrail’de Sharon, Suriye’de Esad adını alabilir...
Her zaman bu haklı, öteki haksız yaklaşımı olumlu sonuç vermez...
Körükleyici bir etki bile yapabilir esen rüzgarlara göre...
Bir yerde bir sorun varsa haklı ve haksızdan çok sorunun tesbiti ve çözümüne yönelik girişimler daha çağdaş, daha insani, daha şık olacaktır...
Her olayla ilgili çeşitli tahliller yapılabilir. Ve herkes kendi tesbitlerinin doğru olduğunu ileri sürebilir...
Dış güçler suçlanabilir... İç güçlerin hainliğinden dem vurulabilir...
Tarihin hiç bir evresinde bütün bu yaklaşımlar sonuç vermemiştir... Vermeyecektir de...
Şimdi başa dönersek... Gezi Parkı’na direnenler aslında hangi değişimi kabul etmiyor? Bu soruyu sormak oldukça isabetli olacaktır.
Peki, Gezi Parkı’na direnenlerin karşısındakilerin kabul etmediği, algılayamadığı değişim ne?
Değişime şimdi başlayın ve cevabını siz verin...