“26 Mayıs- 17 Mayıs 2013 tarihleri arasında borsadan net sermaye çıkışı 1 milyar 350 milyon dolar... Rakama dökmek çok zor ama olan bitenin belki üçte ikisi genel anlamda gelişmekte olan piyasalardan, üçte biri Türkiye'deki olaylardan etkilendi. ..”
Yukardaki açıklama Türkiye Başbakan Yardımcısı Ali Babacana ait.
Gezi Parkı’nda ortaya çıkan eylemlerin turizme, ulaşıma, esnafa, olan zararını hesap etmek mümkün değil elbette...
Gezi Parkı ismiyle ün yapan, anavatanı derinden sarsan olayların Türk insanına faturası oldukça ağır oldu... Bu faturayı kimin ödeyeceğini her aklıselim sahibi sormakta ve bunun cevabını aramaktadır... Birilerinin fantezilerinin, hırslarının ezici yükünü Türk milleti yüklenmeyi kabul edecek mi? Anadolu halkının dişinden tırnağından artırarak polisine aldığı araçların imhasını, borsada oluşan zararı, iptal edilen rezervasyonlar nedeniyle turizm sektörüne vurulan ağır darbeyi, İETTaraçlarında oluşan ağır zayiatı, hepsinden önemlisi yitirilen canların bedelini kim, nasıl ödeyecek?
Bir haksızlık varsa, buna demokratik kanallardan karşı çıkmanın insani bir davranış olduğunu ve bu demokratik taleplere bir görev bilinciyle destek vermenin önemli olduğunu, altını çizerek belirtmek isteriz...
Ancak Taksim meydanında Gezi Parkı protestolarında kimlerin neye karşı çıktığı, neye ve kime isyan bayrağı açtığı, uğradıkları hangi haklarını aradıklarını, hangi demokratik haklarının ellerinden alındığını bütün Dünya Türkleri gibi bizlerde anlamak istiyor, bu konuda izaha ihtiyaç duyuyoruz...
Son on yılda gerçekleştirdiği atılımlarla IMF belasından kurtulmayı başaran, dünyanın en güçlü 20 ekonomisi arasında iyi bir sıralamaya yükselen, dünyada yaşanan krizlere rağmen ardarda not artışlarının gelmeye devam ettiği, dik ve geleceğe emin adımlarla yürüyüşünden onur ve güven duyduğumuz Anavatanın, iyi ve kötü günümüzde yanımızda olmuş Türk halkının huzurunu bozmanın nasıl bir hak arama yöntemi olduğunu birilerinin bu halka da anlatmasını bekliyoruz...
Anavatanın sokaklarını savaş alanına çevirerek yüze yakın polis aracını, vatandaşa ait 50’yi aşkınözel aracı, dar gelirlinin tek ulaşımaracı olan50’yi aşkınbelediye otobüsünü,, vatandaşların ikamet ettikleri binaları, 100’ü aşkın işyerini, polis merkezini, çok sayıda otobüs durağını, vatandaşa hizmet için konulmuş ankesörlü telefonları, trafik levhalarını ve ışıklarını, şehrin kaldırımlarını kullanılamaz hale getirmek hangi demokratik hakkın kullanılması, hangi özgürlükçü ruhun yansımasıdır gerçekten bilmek istiyoruz...
Bütün Kıbrıs’ın hayat damarı olması için tamamlanma yolunda hızla ilerleyen su projesinde olduğu gibi, Türkiye’de önümüzdeki yıllarda hayata geçirilmesi planlanan dev projelerden rahatsız olanların varlığı muhakkaktır. Gezi parkı olaylarının bu rahatsızlıklarla doğrudan bağlantılı olduğunu birazcık yakın tarih bilgisi olan herkes hemen anlayacaktır.
Bu tatsız engellemelerle, şimdi Türkiye Prangaya vurulmak istenmekte, Türkiye 80’li, 90’lı yılların kâbus dolu karanlık günlerine tekrar itilmek istenmektedir. Sadece dünya Türklerinin değil, bütün Müslümanların yegâne ümidi olan Türkiye, bizim tek dayanağımız, tek sığınağımızdır. Bu nedenle orada ortaya çıkan en ufak baş ağrısı bizde sarsıntıya neden oluyor. Anavatan’da ki kardeşlerimizin bunu böyle bilmesini, eylem ve isteklerini dile getirme biçimlerini yeniden gözden geçirmesini temenni ediyoruz.