Bugün empati dediklerinden yapacak ve kendimi okuyucunun yerine koyarak memleket gerçeklerinin aslında neler olduğuna dikkat çekeceğim.
Çünkü, bir yıl, hatta işin içinde Kıbrıs meselesi varsa 50 yıldır yazılanlar da, söylenenler de aşağı yukarı aynı. Ne var ki, Arapların 'Kellim kellim lâ yenfa' dedikleri, ya da 'Sen söyle sen dinle' dediğimiz gibi bir durumla karşı karşıyayız.
Okuyucumun da her gün aynı şeyleri mırıldandığını bildiğimden işim zor değil. Ancak, yine de sürç-ü lisan eylersek affola!
Keşke eylemesek!
***
Bizim gazetede manşet: 'Ölümüne dostluk… Ömrünün sonbaharındaki Andreas Tomazos, 34 yıl önce Turunçlu'da ölümden kurtardığı Türk çocuğu arıyor…'
Gayet insani bir yaklaşım. Ancak sormazlar mı adama ki “O 6 yaşındaki çocuk neden ölümle burun buruna gelmişti ve (Allah razı olsun) kurtarmak zorunda kaldın? Aradan geçen 34 yıl boyunca neden aramadın da (Allah geçinden versin) ayağın çukura uzanırken aklına geldi? Bu nâmertleri şimdiye kadar neden şikâyet edip cezalandırılmaları için çaba harcamadın?”
Geçiniz efendim…
Ya sen ölümden kurtarılan çocuk? Seni kurtarmak için belki de çok zor durumda kalmış olan Andreas Tomazos'u arayıp bulmak ve bir kuru teşekkür olsun etmek sana daha çok yakışmaz mıydı? 'Haberim yoktu' diyorsan, mazeretin kalmadı ve oldun işte. Üstelik böylesi bir iyiliği sana bile hissettirmeden yapmış olan Andreas, daha büyük bir iş yapmış demektir. Ona minnet borcumuz var ve iş sana kalıyor, ara, bul ve sana yakışanı yap.
Karşılaştığınızda keşke yanınızda olsam!
***
Memleketin 'Çok satan' gazetesinde sürmanşet… 'Alo seks tuzağı…'
Neymiş efendim?
Kadınlar Türkiye'den cep telefonuna çağrı atıyormuş, çağrıyı cevaplayan tuzağa düşüyormuş, kadın önce 'Canım, tatlım, bebişim' diyormuş, sonra telefonda seks yapıyormuş…
Hay tuzlayım da kokmayın e mi?
Bunu yazan arkadaşı tuzağa düşüren (!) vatandaşın bu tuzağa balıklama atladığı, ancak, telefon faturası gelince tatlı rüyadan uyandığı ilk bakışta anlaşılıyor. Ama hem gerçekten çok safmış, hem de her birinde turfanda hıyar ve molihiya (!) satılan gece kulüplerimize haksızlık etmiştir.
Hani şu polisin aklına estiğinde 'Evereka evreka buldum buldum' diye bağırarak ve medyayı da bağırtarak 'Hıyar satılması gereken yerde fuhuş yapılıyordu biz de yakaladık' diye horozlandığı mekânlar var, işte onlardan bahsediyorum.
Bir 'Alo' demiş olsa, gökten 'Bebişim' yağardı!
Keşke yağmasa!
***
star kıbrıs'ta Alihan Pehlivan'ın haberi; 'Şeytanı çıkarttık…'
Peki bu şeytan neredeymiş de star kıbrıs çıkarmış?
Efendim bu şeytan diğer şeytanlardan daha şeytan olduğu için Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Meclis’te sadece odası bulunan DP Genel Başkanı Serdar Denktaş'ın arasına girmiş. UBP kurultayında ikisi bir araya gelince, Alihan da boş durmayıp 'Şeytan meselesini' hatırlatmış. O zaman Talat 'Şeytan sözünü UBP ya da DP'ye değil, gerginlik peşinde olanlara söylemiştim” diyerek alttan almış. Ondan aşağı kalmayan Serdar da, 'Sayın Cumhurbaşkanı öncelikle benim Cumhurbaşkanımdır. Dışarıda kimse ona bir söz söyleyemez. Ama biz kendi içimizde her türlü tartışmayı yaşarız ve eleştirilerimizi yaparız' diyerek nazarımda tarihe geçmiş.
İşte 'İç açıcı haber' dediğin budur.
Özellikle Serdar'ın son yıllarda söylediği en güzel sözleri kulaklarımıza küpe edersek, Hristo'nun karşısındaki Talat daha da güçlü olacaktır.
Bu küpeyi keşke hiç çıkarmasak!
***
Efendim maalesef plak takıldığı yerden cızırdamaya devam etmiş bulunuyor. KTÖS Genel Sekreteri olacak KKTC vatandaşı (?) yine Cumhurbaşkanı Talat'ı suçlamış ve 'Türkiye'nin dayattığı tezleri masaya koyan Talat'ı kınamış…'
Yalan söylüyor.
Araya sıkıştırdığı '60 haklarımızı vermeyen Hristofiyas'ı da eleştiriyorum' martavalının samimiyetine kendisi inanmadığına göre, Kıbrıs Türkü'nü n inanması için bir sebep yoktur.
Keşke olsa…
Ama yoktur!