Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tek taraflı ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölge'deki (MEB) hidrokarbon yataklarından enerji çıkarılması ile ilgili çalışmalarını farklı parsellerde sürdürüyor.
Rum Yönetimi bu girişimlerini sürdürürken, Türkiye’nin de hidrokarbon yataklarını araştırmak için Akdeniz karasularına gönderdiği Barbaros araştırma gemisini KKTC karasularında seyretmesini de hem adım adım izliyor, hem de yaygara çıkarıyor.
Rum Yönetimi Barbaros araştırma gemisinin kendi deyimleriyle sözde ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kara sularında doğalgaz aradığını ve hükümranlık haklarını ihlal ettiğini de iddia ediyor.
Bu ihlalin parsel 3 içerisinde olduğunu savunan Rum Yönetimi, bir yandan görüşmelerin başlaması için çözüm ilkelerinde ilerleme olduğunu belirten Türkiye’nin tahrik ve provokasyonlarından geri durmadığını, bunu BM Genel Sekreterliği nezdinde de protesto etmeye çalışıyor.
Aslında, Güney Kıbrıs'ın tek taraflı olarak ilan etmiş olduğu MEB ve sondaj çalışmaları için belirlemiş olduğu parseller, geçtiğimiz yıl Doğu Akdeniz’de gerginlik yaratmıştı.
BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne daha önce Yunanistan ile Ege Denizi'nde yaşamış olduğu kıta sahanlığı sorunları nedeniyle imza atmamış olan Türkiye, doğal olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin aynı sözleşmeden kaynaklanan ve 200 deniz miline kadar uzanabilen MEB ilan edebilme hakkına da itiraz ediyor.
Bu itirazın temel noktasına bakılacak olunursa, BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne taraf olmamasına rağmen Türkiye'nin de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etme hakkı olduğudur.
Ayrıca bu bölgenin birçok noktada Güney Kıbrıs'ın tek taraflı ilan etmiş olduğu MEB ile çakışmakta olduğu da bir gerçektir.
Türkiye Akdeniz'e en uzun kıyısı olan ülke olarak kendisi de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilanı konusundaki haklarını korumalıdır.
Aslında Rum Yönetimi’ni şımartan, Türkiye'nin Güneydeki gaz rezervlerinin peşkeş çekilmesine ciddi bir şekilde ultimatom vermemesinden kaynaklanıyor.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi de doğal gaz kaynaklarını İsrail’i de kullanarak bir şekilde emeline ulaşmaya çalışıyor.
Bölgenin enerji kaynakları, özellikle ekonomik zorluklarla boğuşan Güney Kıbrıs için büyük bir potansiyeli oluşturuyor.
Gerek garantör İngiltere ve ABD’den gelen diplomatik sinyaller de, ada çevresindeki bu enerji kaynaklarından hem Kıbrıs Türk hem de Kıbrıslı Rumların haklarına vurgu yapması dikkati çekiyor.
Türkiye, bölgesinde önemli hidrokarbon yatakları bulunmayan ancak, enerji geçiş hatları için önemli bir ülke. İsrail’in doğal gazını boru hattı ile piyasalara ulaştırma şansı yok. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin de Vasilikos’a taşınacak doğal gazı piyasalara ulaştırılmak üzere Yunanistan’a boru hattı döşemesi ekonomik olarak imkansız görülüyor. Bölgedeki en uygun piyasa ve doğal gazı diğer piyasalara ulaştırma imkanı olan tek ülke olarak da Türkiye görülüyor.
Türk tarafı Kıbrıs’ta gerek ortaklık müzakerelerine gerekse hidrokarbon konusuna kazan-kazan anlayışıyla yaklaşıyor. Ancak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail bu doğal kaynağı planlı bir şekilde stratejik bir araç olarak kullanmayı tercih ediyor.
Özellikle Rum Yönetimi, hakkaniyete göre paylaşım yerine, bu kaynağı tüm Adaya sahip çıkmak için Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanmaya çalışıyor.
Önümüzdeki günlerde hidrokarbon yataklarından her iki tarafın da yararlanabilmesi konusunda başka ülkelerin de devreye girmesi bekleniyor.
Bu tehlikeler karşısında Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye’nin nasıl bir strateji izleyeceği merak konusu oluyor.