İngiltere’nin en büyük tirajlı gazetelerinde Daily Mail, Türkiye’yi 1974 Barış Harekatı nedeniyle “İşgalci”likle suçlamış.
Şaşırmadık, tam Rum ağzı…
Ne var ki, Daily Mail’de bu haberi yazan kişinin Rumlara yakınlığının yanında, Kıbrıs tarihini bilmediği de son derece açık.
Hani Brezilya, Arjantin, Kore söylese neyse de; İngiltere!
Komik olmuş, cahilce olmuş, yakışmamış…
İngiltere bal gibi biliyor ki, Türkiye Uluslararası İttifak ve Garanti Anlaşmaları’ndan doğan garantörlük hakkını kullanarak, Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliğini korumak amacıyla gerçekleştirdi Barış Harekatı’nı…
Bu Barış Harekatı, Kıbrıs Türk halkının can ve mal güvenliği sağladığı gibi, Kıbrıs’ı işgal eden darbe yönetimine de son vermiş, Yunanistan’da 1967’de askeri darbeyle başlayan Cunta dönemi tarihe karışmış, ülkede demokrasiye dönülmüştü.
Hatırlatalım; Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında, 1959 yılında imzalanan Zürih ve Londra Anlaşmaları ile bu ülkelerin garantörlüğünde Türk ve Rum halklarının ortak eşitliğine dayalı olarak Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmuş ancak Kıbrıs Türkleri, 1963 yılından itibaren, Rumların silahlı saldırıları sonucu baskı ile yönetimden uzaklaştırılmış, Rumlar, Ada’yı Yunanistan’a bağlama hedefiyle (Enosis) saldırılara başlamış, mezalim ve ambargolar 1963-1974 yılları arasında artarak devam etmiş, Kıbrıs Türk halkı Ada’nın yüzde 3’lük bir bölümüne sıkıştırılmıştı.
Kıbrıslı Türklerin direnç göstermesi üzerine Grivas önderliğindeki EOKA’cılar ile Makarios taraftarları arasında çıkan ihtilaf (EOKA’cılar, Türkleri öldürerek adayı temizleme düşüncesindeyken, Makarios, acele etmeyelim, imkan sağlayıp yurtdışına gönderelim, kalan yaşlılarda 20 seneye kalmaz ölür, kalan birkaçı da ozmos olur, ada Helen’leşir diyordu) zaman zaman silahlı çatışmalara dönüşmüş, Makarios’a karşı 15 Temmuz 1974’ten önce birkaç kez suikast girişiminde bulunulmuş, Makarios bunlardan sağ kurtulmuştu. Enosis idealiyle 15 Temmuz 1974’de, Yunan generaller öncülüğünde gerçekleştirilen darbe, katliama dönüşmüş, Türkiye’nin 1960 Garanti Antlaşması’ndan kaynaklanan haklarını kullanarak 20 Temmuz’da Ada’ya çıkmasıyla başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
O yüzden Türkiye’nin müdahalesi sadece Türklere değil, adadaki Rumlara da rahat bir nefes aldırdı.
Ümidin bittiği anda geldi Türk askeri.
Ecevit, yaptığı mekik diplomasisinde, barış istediğini, akan kanın durdurulması gerektiğini dünyaya haykırırken, parmağını kıpırdatmayan garantör İngiltere “ne yaparsan yap” dedi.
Oysa İngiltere Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını koruyacağına dair imza attığı için bu konuda mükellefiyeti vardı.
O zaman, “karıştır-çekil” tavrıyla hareket eden İngiltere, bugün çıkmış Türkiye’yi işgalci olarak suçluyor!
Anlaşmaya uymadığı için Türkiye’nin kendisine tazminat açma hakkı olduğunu bilmezden gelip, Kıbrıs sorununun 1974’de, Türkiye’nin gelişiyle başladığı aymazlığına düşüyor koskoca akil devlet!
Bu konuda gayet bilinçli bir cahiliyet sergileyen İngiltere’nin amacı, tarihi bilmeyenleri kandırarak, Rum’un değirmenine su taşımak.
Bunda bizim suçumuz yok mu dersek, elbette ki var. Hatta suçun büyüğü bizim. 1963-1974 arasında Rumların yaptığı mezalimleri dünyaya anlatamadığımız gibi, hukuki haklarımızı da arayamadık.
Ne işten çıkarılmalarımızı, ne evimizden, köyümüzden kovulmamızı ve gettolara sıkıştırılmalarımızı, ne gençlerimizin Makarios’un dalaveresiyle yurtdışına gönderilmelerini, ne psikolojik yıkımlarımızın hesabını, ne kuyu mezarlarımızı, ne kaybolan otobüslerimizi, hiçbir şeyi soramadık…
Yavuz hırsız ev sahibini bastırdı, dünyayı haklılığına inandırdığı gibi kendi söylediği yalana kendi de inandı.
Baştan sona olayların içinde olan İngiltere’nin bugün bu ifadelerle komik duruma düşmesinin nedeni de bu psikolojinin tezahürü.