14 Ağustos 1974 sabahı 2. Barış Harekatı başladığında eli silah tutan 84 Taşkentli, Limasol esir kamplarına götürülecekleri güvencesiyle çıktılar yola. Ölümün 15 Ağustos sabahı geleceğini bilmeden. Öyle bir ölüm düşünün ki gelen Azrail bile değil. Hunharca bir katledilişin öyküsünü barındırıyor Yersa Bölgesi.
14 Ağustos 1974 sabahı açtı gözlerini 84 kişi ve 15 Ağustos 1974 günü bir daha hiç açılmamak üzere kapandı gözleri. Üstlerini toprak bürüdü…
Katliamın 36. Yıl dönümünde bir şehitlikleri oldu, ailelerinin gidebileceği, mezarlarında dua okuyabileceği…
Gidenin geri dönemeyeceği bir yola girmişlerdi çoktan. Onları kanlı- canlı görmek mümkün değil tamam ama ya tarih? Tarih yaşatmalı şehitleri. Bizlerde bilmeliyiz geçmişimizi, öğrenmeli ve öğretmeliyiz. Hatta bu katliamı hukuki zeminlere taşımalıyız.
Evet, şimdi huzura kavuşmuştur aileler kayıp değil oğulları, babaları, kardeşleri. Gidip dua okuyabilecekleri bir mezarları var. Gidip okşayabilecekleri bir de mezar taşları.
Ama yaşananlar göz ardı edilebilecek şeyler değil eğer şans eseri İngiliz Üslerine sığınıp anlatamasaydı ya Suat Kafadan?
Nasıl ki Rumlar bizden ve anavatandan bunun hesabını soruyor? Nasıl ki 1491 Rum kaybın ve yerlerinden edilen 211 bin Rum’un yerlerinden edilmesini gerekçe göstererek anavatanımıza tazminat ödetebiliyorsa bizde unutmamalıyız.
Kıbrıs Türkü’de yaşadı aynı acıyı, aynı katledilişi ve yerlerinden edilişi. Bu 300-500 insan kaybı olarak görülmemeli. Her bir can bir ailenin evine ateş düşürdü.
Tarih kitaplarından silinmemeli bunlar. En azından tarih yaşatmalı şehitleri. Savaş kırmızı, çok can yakar. Unutmamalıyız. Kanayan yarayı kapatmak için ise hesabı sorulmalı.
Sorulmalı ki, yüreklerdeki acı hafiflesin,
Sorulmalı ki, öfkeler dinsin,
Sorulmalı ki, barış gelsin…