Kurban bayramının yaklaşmasıyla birlikte, sosyal medyadaki kurbanı yeren hatta canilik olarak gösteren paylaşımlar artmış durumda.
Et yemezse karnı doymadığını söyleyen arkadaşlarımızdan tutun, her hafta sonu mangal yakmayı farz haline getirmişler dahi kurbanı “vahşet” gibi gösterme ikiyüzlülüğündeler.
Hani ağızlarına hiç et koymasalar –belki- anlamak mümkün olsa da, sırf ibadet müessesine karşı olduğu için kurban ibadetini eleştirmesi tam bir komedi. Hele hele “avcılık” adı altında diş kovuğunu doldurmayan kuşları öldüren kişilerin kurban hassasiyetleri incelenmeye değer bir ruh hali olmanın yanında, dine karşı oluşan önyargının en bariz göstergesi.
Oysa kurban en önemli manevi ibadetlerden.
Kevser sûresinde: “Rabbine kulluk et ve kurban kes” emri var. Buna göre kurban kesmek, Allah’a kulluğun bir parçası.
Kur’an-ı Kerim, kurban müessesesinin Hz. Âdem’in çocuklarıyla birlikte başladığını haber veriyor:“Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Hani onları(Allah’a) yaklaştıracak birer kurban takdim etmişlerdi ve ikisinden birininki kabul olmuş, öbürününki kabul olunmamıştı…” (Maide: 27)
Aslında bu ayet, kurban sunma ibadetinin insanlıkla birlikte başladığını açıklıyor.
Ki, İslam’dan önce insanlar taptıkları tanrılara kurbanlar sunarlardı. Bazıları insan kurban ederdi. Hatta bazıları genç kızları kurban verirlerdi.
Saffatsûresi 100-107. ayetlerinde bildirildiğine göre İbrahim (a.s) oğlu İsmail’i kurban etmeye söz vermiş, onun yerine koç kurban edilmişti.
Hikayeyiherkes bilir, bilmeyenler için anlatalım; Hz. İbrahim’in yaşı ilerlemiş olmasına rağmen bir evladı olmamıştı. Bir erkek evladı olunca Allah’a şükür niyeti ile dünyada en çok sevdiği varlığı kurban etmeyi adamıştı. Allah ona 99 yaşında iken bir erkek evlat verdi. Hz. İbrahim oğlunun adını İsmail koydu. Allah Hz. İbrahim’e, oğlu İsmail’e karşı öyle bir sevgi verdi ki, ona olan meyli sebebiyle Allah’a olan vadini unutmuştu.
Nihayet İsmail büyümüş, delikanlılık çağına erişmişti. Bir gün Hz. İbrahim’e rüyasında Allah’a olan kurban vaadi oluğu hatırlatıldı. Üç defa aynı rüyayı gördü, Allah’a olan vadini yerine getirmek üzere yüzlerce deve, at keserek halka dağıttı. Ama rüyasında vadinin yerine gelmediğini görünce oğlu İsmail’i kurban etmesi istendi. Çünkü vadinde en çok sevdiği varlık oğlu İsmail’di. Oğlunu kurban etmek üzere yeni ve güzel elbiseler giydirdi. Saçlarını taradı.. Bilenmiş bıçağını oğlunun boğazına sürerken, tıpkı kendisini Firavunların yaktığı ateşin yakmadığı gibi, bıçak da İsmail’in tenini kesmedi. Bu durum karşısında endişelenen Hz. İbrahim bıçağını yanındaki taşa vurdu. Taş ikiye ayrılmıştı, ama İsmail’in nazik tenine sanki hiç dokunmamıştı. O bıçakla Cebrail’in(a.s) getirdiği koçu oracıkta kurban ederek işini tamamlamıştı.
Özetle, samimiyetle, Allah’ın rızasını umarak getirilen kurban ibadetiyle bizler, hem Allah’ın emrine boyun eğerek ona kulluğumuzu ifade ediyor, hem de Hz. İbrahim ile oğlu İsmail’in verdikleri sınava benzer bir sınava hazır olduğumuzu göstermiş oluyoruz.