Dünkü yazımın devamını, bugün yazmaya çalışacağım.
En son cümlem.
Adanın yüz ölçümünün % 3 ‘ ne sıkıştırılan ve “iğneden ipliğe” ambargolarla, yaşam savaşı vermeye çalışan, Kıbrıs Türk’ü.
11 yıl, en hayati gıda maddelerinden bile soyutlanan, bir halk.
Gettolarda, yaşayabilmek için elinden bırakmadığı, antika haline gelmiş silahlar.
Av tüfekleri.
Ortaklık Cumhuriyetinden dışlanan Kıbrıs Türk’ü. Devlette çalışanları, oralardan da kovuldukları için, geçim sıkıntısı çeken, karnını doyuramayacak, Devlet çalışanları.
Serbest çalışanların da, çalıştıkları yerler, bahçeler veya hayvanlarının bulunduğu yerler. Can güvenliği açısından, tekin olmadığı için, o kesimdeki insanlarımızın da, kazançları kalmamıştı.
İşte bu durumda, her zaman olduğu gibi Anavatan, yine yavrularının imdadına koşmuş. TC ‘nin en büyük yardım kuruluşu olan Kızılay devreye sokularak, Kıbrıs Türk’ünün gıda sorununu hal yoluna gitmiştir.
Periyodik olarak, Başaran Gemisi ile adaya, Kızılay’ın yardımları gelir ve tüm Kıbrıs Türk’üne dağıtılırdı.
Bu yardımlar sadece, yiyecek malzemelerini kapsamıyordu.
Giyecek eşyaları da, geliyordu.
Kıbrıs Türk Halkını, % 3’lük gettolara sokan Rum tarafı, durumdan gayet memnun. Türk’leri bezdirip, adadan uzaklaştırmanın yollarını arayıp bulmuşlardı.
Yol masraflarını, çalışarak ödemek kaydı ile , anlaştıkları şirketler tarafından Türk ailelerini, Avusturalya’ya göç ettiriyorlardı.
Şimdiki gibi bizlere “ kardeş “ gözü ile bakmıyorlardı!
Tüm Devlet ve olanakları, ellerinde idi.
Ellerinde olmayan, % 3’lük bir coğrafyaya sıkıştırılan, Kıbrıs Türk Halkının onur, şerefi ve özgürlüğü idi.
Bu bile, Kıbrıs Türk Halkına.
Yani bize, çok görülmüştü.
Hep Enosis’e engel olan Kıbrıs Türk’lerinin bu yapısı, artık buna elverişli değil mantığı ile. 15 Temmuz 1974 ‘ de, Yunanistan ile adayı Enosis’le,Yunanistan’a bağlamaya karar verdiler.
Makarios’a, darbe yaptılar.
TC, bunu hazmetmedi.
20 Temmuz’da, hakkı olan hakkı kullanarak, bunun önüne geçti.
Kıbrıs Türk Halkı, 1975 ‘ de, Federe Devletini ilan etti.
Bu, Rum tarafına bir sinyaldi.
İki Federe Devlete dayanan, bir Federasyon...
Yer yerinden, oynadı.
8 yıl, bir Federasyon olur diye, görüşmeler yapıldı.
77 – 79 Doruk Anlaşmaları yapıldı.
Makarios, öldü.
Selefi, Kiprianu geldi.
Arkasından, Klerides geldi.
Her anlaşma metninin önüne takoz koyarak, her defasında, Annan Planında olduğu gibi, anlaşmadan vazgeçtiler.
Uluslararası platformda, şimdi olduğu gibi, aleyhimize iş yapmaya ve kamuoyu oluşturmaya devam ettiler.
Kasım 83 yılında, BM GK ‘ den aleyhimize, bir karar aşamasına gelindiğinde de, KKTC ‘nin ilanına, Meclisimiz karar verdi.
Bir Federasyona yanaşmamalarından dolayı, Meclis oy birliği ile,
KKTC’nin ilanına, karar verdi.
KKTC ‘nin ilanına neden olan, Federasyona yanaşmamaları olmuştu.
Şimdilerde, yanaşır görünüyorlar gibi.
Bu da, bir aldatmaca.
Dünya kamuoyuna, böyle bir görüntü vermek istemelerindendir.
Yine Federasyona karşılar.
Hele, AB’ne girdikten sonra.
Ellerinde tuttukları ve “ bizimdir “ dedikleri Devletten vazgeçmezler.
11 Şubat belgeselindeki, Federasyondan, onların anladığı başka.
Bizim anladığımız, başka.
Bu, müzakerelerin, seyrinin, geldiği noktadan anlaşılmakta.
Sn. Akıncı:
Mevcut sürecin, son denemesi olabilir.
Sn. Talat ise:
Anastasiadis’i “görüşmeleri rolantiye almakla “ suçluyor.
Rahmetli Rauf Denktaş, hep söylerdi:
Rumlar hiç değişmedi. Değişmeyecek de.
Sizce, değiştiler mi?
32. yılına gelmiş Cumhuriyetimiz, tüm halkımıza kutlu ve mutlu olsun.
Nice 32 ‘ci yıllara.