Bu gün, bunu irdelemeye çalışacağız.
Bunu, irdeleyebilmemiz için biraz gerilere, Osmanlı Dönemine kadar gideceğiz.
Türkler, Avrupa ile, hiçbir zaman, Avrupa’nın isteği üzerine, bir bağlantı ve diyalog, yapmadı.
Türkler, kuzeyden, Atilla’nın liderliğinde, Avrupa’ya girdiler.
Osmanlı zamanında ise Yeniçerilerle, Viyana kapılarına dayandılar.
Avrupa’nın Türklere bakış açısı, bu yöndedir.
Halen, Viyana’da Türkleri aşağılayan, çeşitli tarihi eserler var.
Atilla’nın başkanlığındaki, Hunlar, Hristiyanlığı, kabul ettiklerinden, Hristiyanlığın, yüzü suyu, hürmetine Avrupa’da, barındılar ve barınmaya devam ediyorlar.
Zaten Avrupa, bir Hristiyan kulübü değil midir ?
Osmanlı, Müslüman olmak hasebi ile Avrupa’da, barındırılmak istenmedi.
Osmanlı’nın, en güçlü olduğu dönemlerde bile Avrupa’nın, bu İmparatorluğu çökertmek için, binbir numaralar çevirdiğini de biliyoruz.
Bunu Osmanlı, batılılaşma dönemlerinde, çok bariz olarak , yaşamamış mı ?
O zamanın güçlü ülkeleri İngiliz, Fransız, Alman, Avusturya, Macaristan İmparatorluğu vs. Osmanlının, batılılaşma isteklerini ve Avrupa’nın bir ailesi olma talebini , hep bir ağızdan Demokratikleşmeden, bu iş olmaz. Anayasa yaparak, insan haklarını, güvence altına al.
Demokrasiyi, İmparatorlukta hakim kıl.
Bozulan, ekonomik nedenlerden dolayı o zamanki sultanlar Avrupa’nın istediği türdeki demokratikleşmeyi, yapmak zorunda bıraktırılarak, ardından da ulusalcılığı depreştirerek, imparatorluğun, topraklarındaki azınlık uluslara . Bağımsızlık verdirerek, imparatorluğu, parçalamanın yollarını bulmuşlardı .
Avrupa, gerek, Osmanlı döneminde.
Gerekse, bu dönemde, Türkleri, hiçbir zaman Avrupa ailesinde, görmek istemiyor.
Görmek bir yana, dünyada, yaşamasını bile istemiyor.
Osmanlıyı, parçalayan Avrupa, geriye kalan, Anadolu’yu da, nasıl , Noel pastası gibi paylara ayırdığını da, hep beraber gördük.
Bu Sevr’di.
Sevr paçavrasını Atatürk, 26 Ağustos’ta, tarihin çöplüğüne attıktan sonra, kalan yurt topraklarında, bir Türk Cumhuriyeti kurdu.
Onun döneminde de, şimdi de, Batı, yani Avrupa bunu içine sindiremedi.
Çünkü, bu Cumhuriyet, onlara rağmen, kurulmuştu.
İşte, bu gerçekler karşısında, Atatürk, 10 Kasım 1938 tarihine kadar batılılaşma yolunda, batıyla, hiçbir anlaşma yapmadı.
Çağdaş medeniyeti, yakalamanın, Avrupasız, ona rağmen, mümkün olacağına da, inanmıştı.
Çok kısa zamanda da, bu uğurda, bir çok atılım yapmıştı.
Atatürk’ten, sonra gelen siyasetçiler, batının, her isteğini yerine getirmelerine rağmen, Türkiye, bu ailenin, hiçbir zaman, bir ferdi olmadı.
Soğuk savaş yıllarında, Türkiye, batının, bir emniyet taşı olarak görülmüş, muamele ona göre yapılmış, soğuk savaş bittikten sonra da, taşın yerinde, yeller esmiş .
Şimdilerde ise, Türk vatandaşlarına, vizenin kalkması için, 1915‘lerde olduğu gibi, Sevr’i dayatıyorlar.
Mülteci krizi, doğmamış olsa idi, Avrupa, Türkiye ile, bu kadar ilgili olur muydu ?
Bunu mülteci krizi, sona erdikten sonra göreceğiz.