yalcincemal@hotmail.com Kıbrıs sorununun, müzakerelerinin, sonu olur mu ?
Anastasiadis gider, başka Anastasiadis gelir.
Mustafa gider, başka Mustafa gelir.
Devran devam eder.
Herkes sona doğru, görüşmelerden umutlu.
Tabii umutsuz olanlar da var.
1968‘den itibaren, görüşmeler devam ediyor.
Sonraları , 77 – 79 çerçevesine göre oturtulmuş, 2003 yılına kadar süren görüşmelerde, KKTC‘nin ve Türkiye’nin, sorunun çözümü ile ilgili, karşılıklı belirlenmiş ilkelerin dışına çıkılmamıştı.
Örneğin, garanti sistemi masaya hiç ama hiç gelmemişti.
İki kesimliliğin, katiyen sulandırılmasına da izin verilmemişti.
2004 referandum öncesi, Kıbrıs müzakere süreci esas itibarı ile
Ankara merkezli politikalarla yürütülüyordu.
Şimdilerde ne merkezli olduğunu anlayan beri gelsin.
Konuya BM Teşkilatı, iyi niyet çerçevesinde el attı.
Anlayacağınız, Ankara merkezli olmaktan çıkarılıp, New York
Merkezli haline mi getirildi.
O, BM Teşkilatını ki, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Sn. Erdoğan, İslam ülkeleri temsilcilerine yaptığı konuşmada, yerden yere vurdu.
BM Teşkilatının, veto hakkına sahip, beş daimi ülkenin yönetiminde olduğunu ve dünyayı istedikleri gibi yönettiklerini söylememiş miydi ?
İşte o BM teşkilatını idare eden ve aralarında, hiçbir Müslüman ülkenin olmadığı bir Konsey.
Kıbrıs Türkü, bunların sayesinde mi, adada yaşam hakkı bulup varlığını sürdürecek ?
İnönü’nün, meşhur bir tümcesi :
Hadi canım sizde .
AB uğruna verilmedik taviz kalmadı.
Bu uğurda savaşım veren Sn. Akıncı bile “AB dinamiği azaldı. Şimdi yeni global dinamik var : Enerji.”
AB uğruna , 2004’te, ne tavizler verildiğini, hepimiz biliyoruz.
Her halde şimdi de, artı tavizleri yeni keşfedilmiş olan, enerji için vereceğiz.
Eh canım, bu dinamik de biterse, başka dinamikler adına, olanı veririz ne olacak ?
Adamlar, ha babam ha, alıyorlar.
Kimden, bizden.
Birileri çıkıp da, ne aldıklarını sormasın.
Egemenlik taleplerimiz maşallah, masada yok.
Bu, karşı tarafın savı değil miydi ?
Başardı.
Garantiler, 2003’e kadar ikili görüşmelerde var mıydı ?
Yoktu.
İki bölgeliliğin ve toprağın, sulandırılması var mıydı ?
Türk bölgesindeki topraklarda, kantonların getirilmesi, söz konusu olmuş muydu ?
Kesinlikle hayır .
Sadece toprak ayarlanması ve Maraş’ın iadesi, söz konusu idi.
Türk Federe Devletinin coğrafyasının, o topraklar üzerinde yaşayacak olanlara, ekonomik açıdan da, yeterli olabilecek bir oranın oluşması için, karşı tarafa mücadeleler verilmekte idi.
Şimdi, 1974 öncesi tapular tanındı.
Öncelikli hak da, yine o tapu sahiplerine verildi.
Kıbrıslı Türklerin elindeki mülklerin kaderi, bu duruma göre.
Bu mülk sahiplerinin elinde. Bu konu Annan Planının da gerisinde.
Toprağa gelince, bazı çevrelerin karşı çıkmalarına rağmen, toprakla ilgili dağıtılan haritaların, tamamen uydurma olduğunu da, hiç kimse iddia edemez.
Ateş olmayan yerden, duman çıkmaz.
Bizi, yani külli Kıbrıs Türk halkını, bu adada yaşatacak, iki asli unsur var.
Egemenliğimiz ve Garanti sisteminin, devamı.
Bunlar, ikiz kardeş gibidir.
Birinin eksikliği halinde bile, işimiz duman.
Her ikisinin olmaması halinde ise, halimizi siz düşünün !
Karşı taraf istekli.
Biz ise, bu istekler karşısında boynu bükük hale getirildik.
Kıbrıs Türk halkının, gözünü açması ve canını uyandırmasının
zamanı geçmek üzere.