yalcincemal@hotmail.com “Kusura bakmasınlar, böyle bir şey olmaz.”
15 Eylüle kadar ki, bu son toplantı olacak.
Hükümetin temsilcisinin, müzakere masasına dahil edilmesi na mümkün.
Sn. Akıncı, alternatif olarak da tutanakları gösterdi.
Bir de hükümet partilerine, tutanakları okumadıklarından dolayı suçlama getirdi.
Başbakan Yrd. tutanakların okunmasının başka, görüşme masasında olunmasının havasının başka olduğunu söyledi.
Başbakan da görüşmelerin dışında olduklarını söyleyerek, memnuniyetsizliğini dile getirdi.
Sn. Akıncı, hükümet partilerini bu davranışları ile şimdiden, hayır kampanyasının zeminini hazırlamakla da suçladı.
Hükümet partileri, anında görüşmelerden haber almadıklarından şikayetçi.
Sn. Cumhurbaşkanı, bu şikayet üzerine bu iki partiyi, tutanaklara havale etti.
Sn. Cumhurbaşkanı, her şeyden habersiz halkımızı, acaba nereye havale edecek?
En büyük tedirginlik içinde olan halkımıza, kaderi tayin edilirken bilgiyi kim verecek?
Yoksa son katrede referanduma beş kala, Annan Planındaki gibi “ yangından mal kaçırırcasına” halkımız, kendini oy sandığında mı bulacak?
Niye halk, gelişmelerden haberdar olmuyor?
Sn. Serdar Denktaş, anlaşmadan sonra “mevzilerden” bahsetmekte. Anlaşmadan 10 yıl sonra, ortalığın allem kallem olacağından söz etmekte.
Başbakan, ekonomik hayatın felç olacağından bahsediyor.
Biri Başbakan, diğeri Başbakan Yardımcısı.
Her ikisi de, devletin en yüksek katında.
Söyledikleri ve endişe duydukları, tamamen boş mu?
Sn. Cumhurbaşkanının, halktan yetki istediğinde “ bu işi hep birlikte beraber yürüteceğiz ve halledeceğiz” söylemlerinde bulunduğunu, gayet iyi hatırlıyorum.
Fakat şimdilerde değil birliktelik halk, gelinen aşamadan bile “bihaber.”
Görüşme masasında, muhalefet in, iktidar out.
Sarayla hükümet arasındaki bu sürtüşme ve restleşmeden, halk çok büyük bir tedirginlik ve endişe içinde.
Hükümet yetkililerinin endişeli açıklamaları, halkta çok ciddi endişe ve korkulara neden olmakta. Kime inanacaklarına dair, şaşkın bir tavır içindeler.
Ortam maalesef toplumu yine ikiye doğru bölmeye yönelik, bir mecraya doğru sürüklemektedir.
Sn. Akıncı da, bundan çok şikayetçi ve de sıkıntı içinde.
Son toplantı için, 15 günlük bir süre var.
Hükümetten de bir temsilcinin, 15 günlüğüne masaya alınması durumunda, kıyamet mi kopar?
Bu on beş günlük çok kısa bir dönem için, bölünme tehlikesini dile getiren ve sürecin “dinamitlenmesinden “ bahseden Sn. Cumhurbaşkanı, bu suikastı önleyemez ve “hayır zeminini oluşturma” girişimin, önüne geçemez miydi?
Sn. Cumhurbaşkanının değil siyasal partileri, tüm sivil toplum örgütlerini de şeffaflık ilkesi doğrultusunda, aydınlatması gerekmiyor muydu?
Gelinen aşamada, sarayla hükümet arasında ve bu hükümeti destekleyen Bağımsız Milletvekilleri ile ipler kopmuştur
İlişkiler, rutin işlerle ilgili yürütülecektir.
Üçlü kararnamelere, bu kopukluk yansır mı?
Zaman içinde bunu göreceğiz.
Yoksa Sn. Cumhurbaşkanı da bunlar için dinamit mi hazırlıyor ?
Tüm bunları, zamanla izleyip göreceğiz.
Sn. Cumhurbaşkanı, hükümetin talebi doğrultusunda verdiği olumsuz yanıtta halkın “sürece sahip çıkmasını “ istedi.
Dün Güzelyurt’ta, bir mini anket yaptım.
On kişiye, bu soruyu sordum.
Sürece, sahip çıkıyor musunuz? diye.
İki kişi cevap vermedi, bir kişi olumlu, geriye kalan 7 kişi ” içeriğini bilmediğimiz sürece niye sahip çıkalım “ yanıtını verdi.
Hadi bakalım, el birliği ile bu toplumu daha da keskinleştirerek bölme hareketinize devam edin.