Türkiye ile 20 Temmuz’da yapılan antlaşmanın detayları ortaya çıkmaya başladı ve o andan itibaren de sosyal medyada bazı yorumlar ve paylaşımlar kamuoyunda tartışılır hale geldi. Elbette konuların demokratik bir ortamda tartışılması güzel.
Ancak bu tartışmalarda imzalayan veya imzalamadan görevde gidenlerin şu önemli noktayı gözden kaçırmamaları gerekiyor. Ülke ekonomisinde ciddi bir daralma vardı. Devletin, askeri kurumların ciddi borçları vardı.
Yapılan antlaşma ile bu borçların ödenmesi için bir kaynak oluşturuldu ve ilk etapta devletten alacağı olan müteahhitler ve diğer hizmet sektörleri için 250 milyon lira piyasaya kısa sürede dağıtılacak.
Ve bu paranın elbette KKTC kasasına düşmesi için Türkiye Cumhuriyetinin istediği bazı özel şeyler var. Bunlara acı reçete de diyebiliriz.
Ülke ekonomisinin daha sağlam bir yapıya kavuşması için Türkiye bu acı reçetede ısrar ediyor. Bakın Güney Kıbrıs’ta bir dönem ekonomik kriz yaşamış ve IMF ile yapılan pazarlıklar sonucu acı reçeteyi kabul edip gerekli adımları atmışlardı. Bugün ekonomileri yeniden canlı hale geldi.
Türkiye ile KKTC arasında yapılan bu antlaşmaları Rum Yönetimi ile IMF arasında yapılan antlaşmalara benzetmek yanlış olmaz. Eğer bizde Rum tarafı gibi acı reçeteye uyarsak ve gerekli tedbirleri alırsak ekonomimiz istediğimiz şekle gelebilir.