Bir ülke düşünün üretmiyor, tüketiyor,
Bir ülke düşünün satmıyor ama hep satın alıyor,
İşte böyle bir ülke asla kalkınamaz, asla ayakta bile duramaz.
Kuzey Kıbrıs ne yazık ki, 1974 yılından beri üretmiyor, tüketiyor.
Tüketilen de bunca yıldır hep zaman oldu, koskoca 45 yılı tükettik Kıbrıs’ın kuzeyinde ve hala tüketmeye de devam ediyoruz. Neredeyse her yıl bir hükümet değişikliği, her yıl ayrı bir kabine işbaşında. Ama değişen bir şey yok üretilen bir şey yok hep tüketim var.
İyi ki bir doğası var Kuzey Kıbrıs’ın ama onu da tüketiyoruz.
Narenciye şampiyon ihraç ürünüzüm dedik, yıllar onu da tüketti 140 bin tonlardan 70-80 binlere geriledik. Sonra sanki unuttuk üretmeyi, ağaçlarını kestik kömür yapmak için, bahçelerini ortadan kaldırdık, bina yapmak için, rant için.
Turizmde bulduk çıkışı, işte dedik birinci sektör turizm, turist getirene teşvik verdik, yeter ki otelleri dolduralım diye.
“Eğitim Adası” dedik, her önüne gelene üniversite izni verdik, apartman katlarında üniversite açtık, zannettik ki çığır açtık eğitimde. Onu da yüzümüze gözümüze bulaştırmaya başladık. Yurtdışından okumaya öğrenciler geliyor, 100 bin öğrenci var dedik ülkemizde. Bir baktık ki, kayıtdışı istihdam oluşuvermiş birdenbire ülkede. Sonra da yasaklama getirmeye başladık 3. Dünya ülkelerine.
Aslında üzerinde durmamız gereken şeyin üreetim olduğunu bir türlü anlayamadık.
Evet, anlayamadık.
Eğitim Adası, 100 bin öğrenci, iyi de bunlar ne yiyecek?
Turizm dedik. Turistler gelecek hedef bir milyonun üzerinde turist diye çıta koyduk. İyi de bunlar ne yiyecek?
Kayıtlı en az 60 bin çalışma izinli işçi, bir 20 bin civarında da kayıtdışı istihdam. Toplayın hepsini ülke nüfusu kadar geçici insan yaşıyor, ha unuttum en az 40 bin asker ve ailesini de sayarsak, önemli bir tüketen nüfus var kuzeyde.
Peki ne üretiyoruz?
Hayvancılar Birliği açıklıyor, her yıl küçükbaş ve büyükbaş hayvan sayısı azalmakta. Güney Kıbrıs’tan ucuz kaçak et tüketiliyor kasaplarda. Üreetim yok, sütte bile sıkıntılar diz boyu.
Sebze ve meyve üretimi yeterli mi! Hayır o da Türkiye’den geliyor. Çıkın şu anda marketlere bir bakın narenciye ülkesinde limonun fiyatı 8-9 lira. Portakal ise 6-7 liraya satılmakta marketlerde onu da bulursanız.
Konuyu nereye bağlayacağım biliyor musunuz!
Bu ülkede üretileni tüketecek kadar önemli bir nüfus varken, biz hala üretmeyip dışarıdan alıyoruz bir çok ürünü.
Hayvancılar Birliği, kendilerine 2014 yılında verilen “Doğrudan Gelir Desteği” ödemelerinin geçmiş dörtlü hükümet tarafından geçen yıl, aradan 5 yıl geçmesine rağmen haksız bir şekilde kesildiği için isyan ediyor, Tatar Hükümeti ile görüşüp buna çağre bulmalarını istiyor.
1974 yılından beri 45 yıl geçmiş biz hala çiftçimizi, hayvancımızı, narenciyecimizi değil ayağa kaldırmak, süründürüyoruz resmen.
Yahu yıllardır bir “Hal yasası’nı” bile geçiremedik Cumhuriyet Meclisi’nden değil mi?
Yok şu kadar turist gelecek, şu kadar öğrenci gelecek diye çalışlmalar yapıyor bakanlarımız, iyi de bu gelenleri ürettiğiniz ile değil de tükettiğiniz ile doyurursanız bu ülke ne kazanacak?
Bu ülkenin Çiftçisi, hayvancısı, narenciyecisi nasıl kalkınacak?
Ha balıkçılar mı! Bakın ondan hiç söz etmedim daha, sözde ada ülkesiyiz, dört tarafımız denizlerle çevrili ama biz turistlere Skandinav ülkelerinden gelen donmuş balıkları yediririz.
Ey siyasiler, bakanlar, hükümet edenler !
Üretim olmazsa kalkınma olmaz, ilerleme olmaz.
Sonra çıkıp da ambargo var, dışarıya satamıyoruz dersiniz,
Hele siz önce bir içerideki tüketimi karşılayacak üretimi gerçekleştirin, bakın bu çiftçi, hayvancı, narenciyeci ve de balıkçı nasıl ayağa kalkar!
Ha gayret...