Yaptığımız araştırmalarda diğer bir gözlemimiz İngiltere’nin Avrupa Birliğine katılmasının hukuk sisteminde olumsuz gelişmelerde etken olduğudur. 1999 yılında İngilterede Woolf Reformu denilen bir reform gerçekleşmiştir. Bu reformun getirdiği en önemli değişiklik “Case Management” denilen Kontinental usul kurallarının Anglosakson sistem içine alınmasıdır.
Yaptığımız araştırmalarda diğer bir gözlemimiz İngiltere’nin Avrupa Birliğine katılmasının hukuk sisteminde olumsuz gelişmelerde etken olduğudur. 1999 yılında İngilterede Woolf Reformu denilen bir reform gerçekleşmiştir. Bu reformun getirdiği en önemli değişiklik “Case Management” denilen Kontinental usul kurallarının Anglosakson sistem içine alınmasıdır.
AB ye uyum sağlanması, yargıda masrafların azalması, davaların daha süratli sonuçlanması gibi nedenlerle bu reform gerçekleşmiştir. Yargıçların inisiyatif ve otoritesi artırılarak ve hakkını arayan tarafların önüne bir çok yeni usul engeli çıkarılarak yargının sorunları çözülmek istenmiştir. Biz KKTC de böyle bir değişikliğin sistemin temel ilkelerine ters olduğunu ve sisteme faydadan çok zarar verebileceğini biliyorduk. Bu nedenle İngiliz meslektaşlarımızı elimizden geldiği ölçüde uyarmaya çalıştık. Maalesef aynı kurallar bir süre sonra KKTC ye de geldi. Usul kurallarını tartışmaktan gerçeği bulmanın zorlaştığı, işlerin gittikçe gereksiz yere arttığı bir sistem oluştu.
Anglosakson sistemin temel ilkelerinden uzaklaşılması
Dikkatli bir gözlem bizi önemli gerçeklere götürmektedir. KKTC de yargıdan şikayetler başlamasının ve artmasının nedeni hukuk sisteminin temel ilkelerinden uzaklaşılması olabilir. Bu olasılığı genç hukukçuların da araştırmasında yarar vardır. Bunun için öncelikle hukuk sistemimizin temel ilkelerini öğrenmeleri gerekir. Sistemin doğru bir şekilde uygulandığı ilk yıllarda niçin yargıdan şikayetler olmadığını araştırmamız gerekmektedir.
KKTC de uygulanan Anglosakson sistemin gerçeği bulmak ve her olayda adaleti gerçekleştirmek için oluşturulmuş bir sistem olduğu dikkate alınmalıdır. Zamanla bu özellikler unutulmuş ve sistem karşı tarafın iddialarının kanıtlamasını önlemek için konmuş usul kurallarından ibaret sanılmaya başlanmıştır. Bu nedenle avukatlar karşı tarafın iddialarını kanıtlamasını engelleyen kuralları öğrenmekte ve bu konuda beceri sağlamaya çalışmaktadırlar. Bunun sonucu olarak uyguladığımız sistem bir çok usul kuralının gereksiz yere tartışıldığı bir sistem haline gelmiştir. Gereksiz tartışmalardan davaların sonuçlanması zorlaşmıştır.
Sistemin nasıl bozulduğuna ilişkin bir örnek verelim. Bir davada tarafların kanıtlayacakları iddiaları layihalarda belirtmeleri gerekir. Bu kural karşı tarafın duruşmada ne ile karşılaşacağını öğrenmesi ve duruşmaya hazırlanıp haklarını savunabilmesi için kabul edilmiş önemli bir kuraldır. Sistemin temel felsefesine göre layihalarda bir eksiklik varsa bunun giderilebilmesi ve gerçeği bulma mücadelesine devam edilmesi gerekir. Gerekli ise yargıç bu değişikliği önerebilmelidir.
Eksikliği gidermek kolaylıkla gerçekleşebilmelidir. Bunun için bir masraf kaybı olmuşsa bunu da hatayı yapan taraf ödemelidir. Sistemin temel ilkeleri böyle düşünmeyi ve uygulamayı gerektirir. Buna rağmen maalesef uygulamada çok farklı bir yöne gidilmiştir. Gereksiz yere günlerce layihalarda eksiklik olup olmadığı tartışılmakta, eksikliği bırakanın bu eksikliği gidermesine izin verilmemekte veya verilse bile çok zorlaştırılmaktadır.
Bu uygulama karşısında bir gün layihamda eksiklik bulunabilir ve bu yüzden davayı kaybedebilirim diye düşünen avukatlar gereksiz yere bir çok ayrıntıyı layihalara yazmaya başlamışlardır.
Layihaları okumak ve tartışmak Mahkemelerin uzun zamanını almaktadır. “Case Management” Kontinental kuralların KKTC de kabulü bu sorunu daha da artırmıştır. Böylece geçmişte 1 günde sonuçlanan dava 10 günde sonuçlanacak hale gelmiştir. Usul kurallarının tartışılmasından gerçeğin bulunması çoğu kez imkansızlaşmıştır. Bu hatalardan sakınmak için sistemin temel ilkelerini öğrenmeye ve öğretmeye büyük önem vermemiz gerekir.
Devam edecek.