Evet tam anlamıyla bu işte, 3 maymunu oynadılar.
Yani, “görmedim, duymadım, söylemedim”.
Zamanında çok uyardık, toplumu, halkı, ekonomiyi, turizmi, kenti, mahalleyi, ilgilendirecek bir şey hazırlıyorsanız, ilgili paydaşlardan görüş almalısınız diye!
Konu ne mi?
Konu İskele-Yeniboğaziçi-Mağusa İmar Planı Taslağı ile ilgili.
Son aldığımız duyumlara göre, üzerinde durduğumuz, İskele Kalecik bölgesini de kapsayacak, yeni İmar Planı ile ilgili uyarılarımızın dikkate alınmadığı ve yanıbaşında çok katlı yapılar yükselirken Kıbrıslı yerli yatırımcının arazilerinin “patates tarlası” olarak kalacağı gerçeği.
Hani adaletli davranılacaktı, hani o bölgedeki yatırımcıların görüşleri dikkate alınacaktı. Görünen o ki, bunların hiç biri olmadı ve olmayacak.
Neden mi?
Söyleyelim o zaman,
İçişleri Bakanlığı’na bağlı Şehir Planlama Dairesi, söylenenleri doğru çıkardı. Malesef bu daire, ülkede belirli bir ideolojiye sahip marjinal bir gurubun esiri oldu.
Yatırım, istihdam, ekonomi, bunların hiç biri dikkate alınmadı, marjinal gurupların hakim olduğu bu daire, o bölgenin kaderi üzerine oynadı.
Ha adalet mi!
Aynı bölgede hiç bir yatırımcıya izin vermezsiniz ve dersiniz ki; “ben bu bölgede yeşil alanı koruyacağım, hiç kimseye eşit olarak izin vermiyorum”. Bunu anlarım ve saygı duyarım.
Ancak saygı duyamayacağım hatta şüphe duyacağım kararlar alınırsa ben bunu sorgularım.
Şeytanın avukatlığı diye bir tanımlama vardır ve anlamı da şöyledir; olabilecek en kötü ihtimali düşünüp değerlendirmek için söylenmiştir bu söz.
Biz olabilecek en kötü ihtimali aylar önce çok söyledik.
Adaletsiz davranmayın, fırsatçı yatırımcı yaratmayın, herkese eşit davranın diye çok söyledik.
Yani dedik ki; “Şeytanın avukatlığını yapmayın” dedik.
Şeytanın avukatlığını yapanlar, bu işin içinde yer alır ve şeytanla işbirliği yapar da, ilgili bakanlık da şeytanın avukatını sorgulamazsa eğer, neler olur?
Kim bu şeytan!
Kim bu avukat!
Demezse, bunun altında yatanları sorgulamak da bize düşer.
Şimdi aynı bölgede yanyana iki arazi arasında ve iki yatırımcı arasında eşitsizlik yapar, birine sonsuz olanaklar 15 kata kadar yüksekliğe çıkan daire izni verir, hemen yanıbaşındaki arazi ve yatırım sahibi yerli yatırımcıya da, “kusura bakma, sana da ancak iki kat izni veriyorum” derse bu pek inandırıcı olmaz.
Yani bu eşitsizlik ancak şeytan, avukatı ve izni verenler arasındaki bağ ile izah edilebilir diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Zaten o sebepten aylar öncesinden uyardık, söz gelimi “şeytanın avukatlığını yapmayın” diye boşuna uyarmadık, ilgili bakanlık ve ona bağlı daireyi.
Bu bölge açıkça imtiyaz sahibi 4 yerli yatırımcıyla İsrailli bir yatırımcıya teslim edildi. Hem de devlet eliyle, devletin çıkardığı yasalarla adaletsizlik ve eşitsizlik yapılarak, bölgede inşaatlardiğer yatırımcılar için adeta donduruldu.
Şimdi çıkıp, halkı da kandıracaklar; “biz inşaatları yasaklamadık” diyecekler ama bu halk bunu yemez artık. Sen tut belirli firmalara gelecek 15 yıl konut ihtiyacını doyuracak kadar yüksek katlı imar izninini ver sonrada işbirliği yaptığın marjinal gurupları ayaklandırarak, sahiller, kıyılar, yeşil alan gidiyor çığırtkanlığı yaparak zemin hazırla ve emirname çıkar yatırımları bıçak gibi kes, sonra da yeni imar planı adıyla, yürürlükte olan emirnamenin kopyasını imar planı diye tuttur ve halka da yuttur.
E boşuna demiyoruz, bu şeytanın bile aklına gelmez, şeytanın!
Bu ancak “şeytanın avukatlığını yapanların” aklına gelir.
O zaman biz de bu şeytanın avukatını sorgulamaya devam edeceğiz.