KKTC menşeili ürünler 1994 yılına kadar İngiltere’ye doğrudan pazarlanıyordu. Ancak 1994’te AB mahkemelerinde alınan bir karar, Kıbrıs Türkleri’nin uğradığı haksız ambargolara bir tuğla daha koydu.
Şimdi dünya yeniden şekilleniyor. Gerek Doğu Akdeniz’de, gerek Avrupa’da dengeler değişirken, devletler bugüne kadarki politikalarını gözden geçiriyor.
Buna en önemli örnek, İngiltere’nin Brexit ile Avrupa Birliği’nden çıkışıdır. Kıbrıs Türklerinin İngiltere ile doğrudan ticaret yapma hakkını 1994’te elinden alan karar, şimdi geçersiz hale geliyor.
İngiltere artık bir AB üyesi olmadığına göre, “AB üyesi devletler KKTC ile doğrudan ticaret yapamaz” hükmüne tabi olmuyor.
Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, bu bağlamda İngiltere’de dün önemli temaslarda bulundu.
Brexit’in İngiltere ile ticaretin yeniden canlandırılması için fırsat gören Özersay, Lordlar Kamarası’nda bu konudaki haklılığımızı anlattı.
Devletler arasında ilişkide elbette herkes gücü oranında dış politikada etkili oluyor. Bizim de bu konuda en büyük destekçimiz hiç şüphesiz anavatan Türkiye.
Peki Türkiye olmadan bu politikalar yürütülebilir mi?
Bu sorunun yanıtı için dün Trump’ın Filistin için söylediklerine bakmak gerekir.
ABD’nin son yıllardaki en tartışmalı Başkanı Trump, Ortadoğu Barış Planı’nı açıklarken, “Filistinlilerin istemesi gereken plan bu. Onlar için iyi olan bu. Hatta onlara fazla bonkör” diyordu.
Nobran, küstah, aşağılayıcı bir dil… Yani bildiğimiz Trump…
Empati güzel şeydir. Size bir önerim var. Şimdi bu cümlelerde Filistin yerine KKTC’yi, Kıbrıs Türkü’nü koyalım. Bakalım ne hissediyorsunuz?
“Kıbrıs Türkü’nün Kıbrıs’ta istemesi gereken plan bu. Onlar için iyi olan bu. Hatta onlara fazla bonkör…”
Müzakere masasında bize zorla bir planı bu sözlerle dayatsalar ne hiserderdiniz?
İnsanın kanı çekiliyor, yumruklarını sıkıyor, bu küstahlık karşısında söylenecek söz bulamıyor değil mi?
Sakın bana Filistin meselesi ile Kıbrıs meselesi farklı demeyin. Filistinliler, o topraklarda 3 bin yıldır varlığını sürdüren bir halk.
İsrail gibi, Yahudi toplumuna bir yurt arayışıyla son 150 yılda bölgeye iliştirilmiş bir halk değil.
Bize müzakere masasında “Kıbrıs Türkü’nün istemesi gereken plan bu. Hatta onlara fazla bonkör” deseler ne yapardık?
Ya da böyle söylemelerinin önündeki engel ne? Bu cümleyi neden kuramıyorlar?
Kimse karnından konuşmasın. Sorunun yanıtı gayet nettir.
Bu cümleyi bize kuramamalarının nedeni anavatan Türkiye’nin bölgedeki gücü ve askeri varlığıdır.
Gerektiğinde gözünü kırpmadan Kıbrıs Türkü için savaşmayı göze alacak 80 milyondur.
Merhum Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın Filistin’in efsanevi lideri Yaser Arafat ile arasında geçen o diyalog, aslında bugün de kulaklarımıza küpe olmalıdır. Ne diyor Arafat, Denktaş’a?
“Benim gömülecek toprağım yok. Senin Türkiyen, devletin var.”
İşte bu söz, Arafat’ın ağzından Filistin ile Kıbrıs Türk halkını birbirinden ayıran en önemli çizgidir.
Belki bizim de kaderimizin Filistinlilerden farklı yazılmasının en önemli nedenidir.
O yüzden yeni seçilecek Cumhurbaşkanı her meseleyi Türkiye ile istişare etmekten çekinmeden, gocunmadan, omuz omuza etkin bir dış politika yürütmelidir. Kıbrıs Türkü’nün varlığını sürdürmesi için bundan başka bir yol da yoktur. Bizden söylemesi…