Müteahhitler Birliği 600 araçla dün kelimenin tam anlamıyla başkentte gövde gösterisi yaptı.
Başkan Cafer Gürcafer, imar planının bir an önce hayata geçmesi için hükümetin gerekli adımı atmasını isterken, “3 ay, 5 ay sonra değil, hemen şimdi, bugün, yarın geçsin” ifadelerini kullandı.
Peki bu imar planı gerçekten adaletli bir planı mıydı?
2015’te ortaya konan ülkesel fiziki planla bir uyum içeriyor muydu?
Ülkesel fiziki planda İskele için söylenen “turizm bölgesi” ifadesi bu planda hayat bulmuş muydu?
Bu planda yeşil alan net olarak tespit edilmiş miydi?
Üniversiteye alan bırakılmış mıydı?
Bu soruların hepsi cevaplanması gereken sorulardır.
Ama Başkan Cafer Gürcafer dün yönelttiğimiz bu soruların teknik tartışmalar olduğunu belirtip, planın geçmesinin hayati olduğu konusunda diretti.
Aslında bölgede beş büyük şirkete önümüzdeki 20-30 yıl boyunca inşaat iznini tekele bağlayan böyle bir plan, kamuoyunun vicdanını da rahatsız etmiştir. Bu çok açık ve nettir.
Zaten bu yüzden Başbakan Ersin Tatar, planı imzalayarak yürürlüğe koymaktan geri durmuş, UBP içinde kurdurduğu teknik komitede planın her yönüyle incelenmesi talimatını vermiştir.
Gelinen süreçte müteahhitler, bu planın yürürlüğe girmesi konusunda ısrarcı. Hükümetten geri adım atmasını istiyor. Hükümet ise bir ikilem ile karşı karşıya.
Ya bu baskılara boyun eğip Müteahhitler Birliği’ni boyun eğecek… Ya da adaletli bir imar planının hayata geçmesi için ısrarını sürdürecek…
Bu tercih, önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçiminde UBP için de hayati önem taşıyor.
Zira her ne kadar Müteahhitler Birliği Başkanı Cafer Gürcafer, “böyle bir tazminatın olduğuna inanmıyorum” dese de uzman bilir kişiler, oluşacak hak kayıpları nedeniyle devlete 300 milyon ile 500 milyon sterlin arasında bir tazminat davasının açılabileceğini söylüyor.
Müteahhitler her ne kadar bu rakamı abartılı bulsa da aslında fark etmiyor. 300 değil, 30 milyon sterlin olsa da durum değişir mi?
Bu para kimin cebinden çıkacak.
Trafik kazalarıyla kan gölüne dönen yolların tamiri için bir iki milyonu bulamayan devlet, bu kadar ağır bir yükün altına nasıl girecek?
Yoksa, imar hakkı elinden alınan vatandaşın en temel anayasal hakkı olan zararının tazmini de mi elinden alınacak?
Mızrak artık çuvala sığmıyor. Kimse parmağının arkasına saklanmasın.
Mağusa ve İskele’deki beş büyük şirket istedi diye bölgenin 20-30 yılı rehin mi verilecek?
Yoksa adaletli bir imar planıyla kimsenin mağdur olmaması mı sağlanacak?
Hükümet ikircikli bir tutum sergilemeden ve hiçbir baskıya da boyun eğmeden kararını vermeli. Verdiği karardan da asla vazgeçmemeli…