Dünyamız virüs nedeni ile sallanmaya devam etmekte.
Hala ölüm olaylarının arkası kesilmiş değil.
Bizde de bir vatandaşımızın Korona’dan hayatını kaybetmesi, tehlikenin hala daha yoğun ve ayni şiddetle devam etmesinin bir göstergesi.
Tıpla uğraşanlar, tıbbi olanaklar ve tıp ilminin çerçevesi içinde virüse karşı çare üretmeye çalışıyorlar.
Bugüne kadar da net bir çözüm ve çare üretilmiş değil.
Her tıp otoritesi, değişik görüşler ortaya atıyor. Konu ile ilgili bir yeknesaklık yok.
Bu konuda devletleri yönetenlerin de faaliyet ve çabaları ayrı telden.
Medya haberlerine bakılırsa AB, ABD’den mali destek istemiş.
ABD virüs konusunda ayni sıkıntıları yaşıyor.
Korona bir gerçeği ortaya çıkarmıştır ki insanlığın yaşamı, refahı, gönenci için konulan kurallar, maalesef kağıt üzerinde kalmıştır.
İnsanlığın vazgeçilmez ve devredilmez yaşam hakkı bir hak olarak tanınmış.
Fakat bunun yerine getirilmesi ve sürdürülmesi için gerekenler yapılmamış.
Yapılması için müeyyideler ihdas edilmemiş.
Yaşam Hakkı ile Sağlık Hakkı birbirlerine bitişik ikizler gibidir.
Yaşam Hakkını tanıdınız. Sağlık Hakkını tanımazsanız. Yaşam Hakkının hiçbir kıymeti olmaz.
Hele hele bunların sürdürülebilir olmasını sağlayacak, planlı ekonomileri uygulama alanına sokmazsanız. Yazdıklarınız
“saman üstünde kazık “ olarak kalmaya mahkumdur.
Hele hele soğuk savaş döneminin getirdiği, sosyal hukuk devleti olgusu. SSCB’nin yıkılması ile birlikte. Dünya, kapitalist sistemin acımasız pençesine düşmüştür.
Zamanla sosyal devlet ilkelerinden vaz geçilmeye başlanmış. Sosyal Devletin Komünizme karşı set çekmesinde öncülük yapmış İngiltere. İkinci Dünya Savaşı öncesinin Kapitalist Devlet sistemine dönmüştür.
Thacher’in Başbakanlığı döneminde, İngiltere’de bunu gördük.
Sağlık sistemi, sosyal devlet anlayışından kaydırılmış ve zamanla çöktürülmüştür.
İngiltere, bunun acısını çekmektedir.
AB’ni oluşturan ülke ve devletlerde de bunu görüyoruz.
Kapitalist sistemde, asıl olan, az sermaye ile çok büyük karlar getirecek yatırımların yapılmasıdır.
Kapitalist sistemde, sermaye sahipleri, sağlığa pek yatırım yapmak istemezler. Yapanlar istisna teşkil eder ve belirli kesimlere hizmet sunarlar.
Sosyal Devlet ilkeleri doğrultusunda, halkın yararlanacağı sağlık yatırımlarına girişmezler.
Bu boşluğu, Sosyal Devletlerde. Devlet doldurur.
Fakat SSCB’nin 90’lı yıllarda yıkılması ile Komünizm tehlikesi ortadan kalktıktan sonra. Komünizmin yayılmasını engellemek için kapitalist batının oluşturduğu sosyal devlet uygulamalarını da peyder pey ortadan kaldırdı. Bunu fiilen yaptı. Hukuken anayasalarda bu ilke duruyor. Bizde de olduğu gibi.
Tüm dünyada sağlık sistemlerinin çöküşünü, bize çok acı olarak korona olayı gösterdi.
Bu duruma gelişte, Dünyadaki tüm siyasal partilerin ve sivil toplum örgütlerinin, çok ama çok büyük payı olsa gerek.
Hepsi de düzenin dişlileri konumuna geldiler.
Şimdi bizde ve dünyada devlet şekilleri tartışılıyor.
Ben bunu şuna benzetiyorum.
Bir futbolcu karşı kaleye varıyor. Kaleci ile karşı karşıya kalıyor. Şutu atıyor. Top taça çıkıyor. Suçu, vurduğu ayağının ayakkabısında arıyor.
Bizimkilerin de durumu bu.
Şimdi istesek de istemesek de, Dünyada iş başında olan siyasal yöneticilere karşı. Çok büyük baskılar gelecektir. Halkın yaşam ve sağlık hakkını ve hayatını fiilen insanca sürdürebilmesi için garanti sistemlerinin geliştirilmesi yoluna gidilecektir.
Dünya insanlığı, eğer bu felaketten ders çıkarmışsa.
Dünyadaki yöneticileri seçerlerken. Benimseyecekleri ilke :
İnsan odaklı politikalar olacaktır.
Bunun en önemli fonksiyonu da Planlı ekonomi sistemlerine geçilmesi ile mümkün olacaktır.
Aksi. Dünyamızdaki insanlar daha da perişanları oynayacaktır.
En önemlisi.
Bunlar yapılırken. Tüm dünya devletlerinin anayasalarında ve bizim Anayasamızda olan Sosyal Hukuk Devleti ilkelerine bağlı kalınarak yapılmalıdır.
Aksi yapılırsa. Doğacak kaosun önünde hiçbir otorite duramaz.
Sonra Yalçın Cemal demedi demeyin.