Dünyayı çok ciddi şekilde her yönü ile alt üst eden korona virüsü karşısında dünya hala daha çaresiz bir durumda.
Öldürücü salgınla ilgili elle tutulur bir gelişme maalesef hala daha yok.
Dünya insanlarına, olası bulunacak aşılar için psikolojik olarak ruh hallerini güçlendirici açıklamaların ötesinde açıklamalar yapılmıyor.
Bazı ülke yöneticilerinden, bunun yıllarca devam edebileceği açıklamalarını da duyuyoruz.
Ne olursa olsun, ortak görüşler 2021’e bu işin sarkacağıdır.
Her ülke ve devlet, kendine özgü halkları için, hem virüs. Hem de yaşamlarını ekonomik olarak idame ettirmeleri bakımından, birçok tedbirler almışlardır.
Fakat öldürücü virüsle ilgili olarak, maalesef daha bir şey üretemediler.
Önlem, insanların birbirleri ile temasını kesmekten öteye gidemiyor.
Bizde de Devletimizi yönetenler, olanaklar ölçüsünde, hem korona virüsüne. Hem de virüsün getirmiş olduğu ekonomik olumsuzluklarına karşı bir dizi önlemler aldılar. Almaya da devam ediyorlar.
Ülkede, Anayasamızda belirtilen bir olağanüstü hal ilanına gidilmedi.
Fakat, fiili olarak bir olağanüstü durumu hep birlikte yaşıyoruz.
Hükümet, bu olağanüstü durumu. Anayasal çerçevede. Hukukun içinde kalarak yürütmeye gayret ediyor.
Aksak yanı, Meclisin bu süre içerisinde yasama görevini yerine getirmemesi.
Hükümet, fiili durumu YGK ‘le yönetmeye çalışıyor.
Birçok kararname çıkardı.
Bunların üstünde durmayacağım.
Duracağım husus, bunların hukukun içinde kalarak yapılmasıdır.
Anayasanın 112. maddesine sadık kalınarak, bu düzenlemelerin yapılmasıdır.
Türk Milli Mücadele Tarihini ve Atamızın Büyük Nutkunu okuyanlar anımsayacaklardır.
Düşmanın top sesleri Polatlı ve Ankara’dan duyulurken. Mustafa Kemal TBMM ‘ni bilgilendiriyordu. TBMM Yunan saldırıları karşısında bile çalışıyordu.
Bizde de bir saldırı var. Korona saldırısı. Düşman korona. Virüse karşı önlemler alınarak Meclisimiz toplanabilir.
Bazı sektörlerin ve devlet dairelerinin faaliyete geçmesi ve geçecek olması. Ülkede tıp otoritelerinin, ilerde telafisi mümkün olmayacak sonuçların doğacağı konusunda endişeli ve tepkili açıklamalarını dinledik okuduk.
Hükümetin, ekonominin çarklarının dönmesini sağlayacak girişimlerde bulunması da bir bakıma kendi açısından haklı olabilir.
Fakat, işin başının sağlık olduğunu da bilerek hareket etmesinde büyük yarar olacağı düşüncesindeyim.
UBP Mali işler Komitesinin yaptığı toplantıda. Seçimlerle ilgili yapılan harcamaların usulüne göre yapıldığı kararını açıklayarak. Bu konuda kamuoyunu aydınlatmış oldu. Haberin kaynağı olan Sn. Alihan Pehlivan ise “söylediklerimin arkasındayım” diyerek. Başbakanlıktaki görevinden istifa etti.
Bana da bu durum karşısında, Nasrettin Hocanın şu tekerlemesini hatırlatmak kaldı.
“ Yorgan gitti. Kavga bitti mi ? “
Zaman süreci içerisinde bunu göreceğiz.
Virüs sayesinde, ülkede her şeyin alt üst olduğu dönemi yaşadığımızı yukarıda da belirtmiştim.
İşte bu alt üst durumunda. Hem virüs, hem de Ekonomik yönden
sıkışanlar. Yeni sistemleri, yeni devlet şekillerini. Başkanlık sistemini telaffuz eder duruma gelmişlerdir.
Dünyada, bu çevrelerin getirmek istedikleri yeni devlet modelleri, sistemleri ve Başkanlık sistemi. Dünyanın değişik ülkelerinde uygulanmaktadır.
Bize getirilmek istenen bu sistemler de virüsten nasibini fazlası ile almış ve çıkmaz bir durumda kalmışlardır.
Hangi sistemi getirirseniz getirin.
O sistemin içerisinde ekonominizi üretim ekonomisi kuralları üzerine inşa etmezseniz ve her yönü ile dışarıya bağımlı bir ekonomik sistem uygularsanız. Bizde olduğu gibi.
Hangi siyasi sistemi getirirseniz getirin. Bu sistemin içinde boğulma noktasına gelirsiniz.
Şimdi biz bunun acısını çekmekteyiz.
Sn. Başbakan Tatar. Bu acı gerçeği görüp. Bu konuda şunları telaffuz etmiştir :
Yerli üretim. Yerli Tüketim. Yerli İstihdam.
Bunların tümü üretim ekonomisinin mihenk taşlarıdır.
Ülkemizde bunun sağlanması halinde.
Ne rejim, ne sistem değişikliğini ağzına alacak birini bulamazsınız.
Çünkü bu sistemde, günün sonunda. Kendi kendine yeterliliğe de erişeceğiz.
Evet Sn. Tatar.
Koronaya karşı, büyük bir mücadele veriyorsunuz. Lakin ekonominin çarkları da tamamen duramaz. Bunun için de mücadele gerek.
Söylediğiniz o üç sözcüklü ekonomi için de( Üretim ekonomisi ) derhal düğmeye basınız.