Türkiye’den gelen su hattındaki arıza hepimizi kara kara düşündürüyor. Geçitköy Barajı’nın yanından geçenler, suyun düştüğü seviyeyi görünce önümüzdeki kavurucu yaz ayları için karamsarlığa kapılıyor.
Türkiye’den gelen su hattındaki arıza hepimizi kara kara düşündürüyor. Geçitköy Barajı’nın yanından geçenler, suyun düştüğü seviyeyi görünce önümüzdeki kavurucu yaz ayları için karamsarlığa kapılıyor.
Elimizde değil. Koronavirüs salgınıyla bozulan moraller ve temizlik için en temel ihtiyacımız olan suyla ilgili sıkıntı, önümüzdeki aylar için adeta bir kabus senaryosu yaşatıyor.
Şaka değil. Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Dursun Oğuz, Ada TV’de dün dört ay yetecek kadar suyumuz olduğunu açıkladı.
Bu şu demek.
Türkiye’den gelen su hattında 8 Ocak’tan beri yaşanan arıza bir an önce giderilmezse ortaya ciddi sıkıntılar çıkacak.
Gerçi Tarım Bakanı Dursun Oğuz, tamiratlar ilgili Türkiye’nin şu an 10 dev borunun imalatıyla ilgili sözleşmeyi imzaladığını müjdeledi.
Buna göre ilgili firma, Taşucu’na kuracağı fabrikayla boruları üretecek. Sonra da buraya getirecek. Haziranda başlayacak tamiratın temmuz ayında biteceği hesaplanıyor.
Şu an Geçitköy Barajı’ndaki su rezervi ise 13 milyon metreküp civarında. Tarım Bakanı Dursun Oğuz, “Bu da Ağustos ayının sonuna kadar yetecek suyumuz var demektir. Hiçbir sorun yaşanmayacak” diye garanti veriyor.
Ancak yine de bıçak sırtı bir dengenin yaşandığını belirtmekte fayda var. Allah korusun, su hattındaki arızanın onarılmasındaki bir gecikme, bizi her an bir su sıkıntısıyla karşı karşıya bırakabilir.
Koronavirüs günlerinde her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz en temel yaşam kaynağıyla ilgili bir sıkıntı oluşmaması için şimdiden gereken tüm önlemlerin alınmasında fayda var.
Önümüzdeki dönem sadece bizim için değil tüm Ortadoğu için suyun ne kadar önemli olduğu ortaya çıkacak.
Petrol fiyatlarının hızla sıfıra yaklaştığı dünyada tarım için olmazsa olmaz olan suyun değeri giderek artıyor.
Belki de yeni dünya düzeninde önümüzdeki yılların savaşları, petrol üzerine değil de su üzerine olacak. Su kaynaklarına sahip olan dünya politikasında da söz sahibi olacak.
Kıbrıs’ta bizim ayağımıza kadar gelen bu büyük nimeti biz de belki önemli bir avantaj haline getirebiliriz. Kim bilir? Adanın etrafındaki iki toplumun daha da uzaklaşmasına vesile olan hidrokarbon yataklarının aksine bu su, belki de iki toplumu daha da yakınlaştırabilir.
Ne dersiniz?