Dünya büyük bir pandemi ile mücadele ediyor. Ama bu pandemi ne ilk, ne de son. Tarihte bunun sayısız örnekleri var. Avrupa’yı ve dünyayı inim inim inleten veba ve kolera da bunların başında geliyor.
Bu salgınlarla günümüzde yaşadığımız Covid-19 pandemisi arasında benzerlik var mı?
Ünlü yazar Orhan Pamuk, New York Times için kaleme aldığı makalede şöyle diyor: “Her pandemide tekrarlanan en önemli şey ilk baştaki inkârcılık. Yerel yönetimin ve devletin her zaman geç kalması salgınların sanki birinci kuralı. Bu ilk başta salgını kabul etmemek için sayılarla ve kelimelerle oynamakla başlar…”
Doğru söze ne hacet. Bugün de büyük acılarla karşılaşan İtalya ve İngiltere’de yaşanan durum bundan farksız değildir.
Aslında bizim ülkemizde de salgına karşı ilk başta verilen demeçleri okursanız, “Kendi ayağımıza sıkmayalım” sözünden tutun da “Abartmaya gerek yok” demeçlerine kadar tam da tarihte yaşanan sürecin tekrarlandığına tanık olursunuz.
Aslında ülkemize gelen o Alman kafileye, belki de büyük bir felaketi önlediği için çok şey borçluyuz.
Daniel Defoe’nun Veba Yılı Günlüğü’nün hemen başında 1664 yılında Londra’da bazı mahallelerde vebadan ölüm sayısını düşük göstermek için telaşlı yetkililerin ölüm nedeni olarak başka bazı uydurma hastalıklarla kayıtlara geçirdiğini yazar.
Günümüzde de pek çok ülkede paniği önlemek için sağlık birimlerinin ölüm nedenini koronavirüs yerine başka gerekçeleri göstermeye çabaladıklarına tanık olmadık mı?
Ülkemizde vakasız geçen yedinci günü geride bırakmanın motivasyonuyla bugün hangi işletmelerin açılacağını konuşmaya başladık.
Başbakan Tatar, öncelik “küçük işletmelerin” derken, kapıda sinsi bir düşman gibi bekleyen virüsün henüz yok olmadığı gerçeğini de kabullenmek zorundayız.
O yüzden ne kadar eleştirilirse eleştirilsin maske takma zorunluluğunun gerekli olduğuna inanıyoruz. Fiyatları makul bir ölçüde olduktan sonra maskeyle ilgili yükselen tepkileri de anlamlı bulmak mümkün değil.
Bir paket sigaranın 20 TL olduğu bir ülkede, en çok 5 TL’ye satılan yıkanabilir maskeleri anlayışla karşılamak gerekir.
Bu maskelere para vermek istemeyenler dikebilir, ya da şal veya fularla ağzını ve burnunu örtebilir. Ne olursa olsun herkesin kişisel önlemini almak gibi bir mecburiyeti var.
Ta ki bu virüsün aşısı bulunana kadar, ya da bağışıklık sistemimiz bu virüsle tanışıp güçlenene kadar. Bu pandemi ne ilk, ne de son.
Dünya çok daha büyük salgınlar gördü, geçirdi. Bu da gelip geçecek. Önemli olan bu günlerin dersini geleceğe taşımak olacak.