2020 ‘nin son ayında, yeni yıla on gün kala. AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell. AB’nin Türkiye ile olan sorunlarının çözülmesi için uzlaşı eli uzattı.
Borrell’ in, Türkiye – AB ilişkileri hakkında “ zorlu 2020 ‘den sonra AB – Türkiye ilişkilerinde önümüzdeki yol “ başlıklı blog yazısı yayımlandı.
Yazı eski tehditkar üsluptan biraz daha yumuşak.
Yazısında Borrell, enerjimizi birbirimize karşı kullanmamamız gerektiğini.
Türkiye ile güçlü bir ilişkinin, AB’nin istikrarına büyük katkı sağlayacağını.
İki taraf arasında, derin ekonomik ve ticari bağların olduğuna da göndermede bulunuyor.
Türkiye’nin AB gibi bir ortak bulamayacağını da anlatmaya çalışıyor.
İki taraf arasındaki kıssasa kıssas yönteminden vazgeçip, yeniden iş birliği ve güven esasına dönülmesinden de bahsetti.
Türkiye ve Rusya ile olan ilişkilerde, AB doğru dengeyi bulamadığı için Kıta Avrupa’sının istikrara kavuşamadığından da bir nevi şikayetçi oldu.
Türkiye’nin AB ‘ne tam üye olabilmesi için de eski tehditkar dili terk ederek. Havuç gösterip, yılan misali tatlı dil politikasına büründü. Yüksek temsilci elini, Türkiye’ye AB adına uzattı.
Uzanan elin altında eskiye göre yeni bir değişiklik olmuş değil.
Yani uzanan el parmakları ve tırnakları ile ayni el. Değişen sadece tehditkar üslup yerine, yumuşak üslup.
Borrell’in temsil ettiği AB’nin, Doğu Akdeniz politikasında bir değişiklik yok. Yazısında Borrell efendi, Barbaros ve Oruç Reisin her gün Brüksel’de anılır hale geldiklerinden de şikayet babında eleştirilerde bulundu. Bu faaliyetlerin ilişkileri çok olumsuz etkilediğini ve sonlanmasının gerektiğini de ima etti.
Kıbrıs konusunda yakın bir geçmişte, Anastasiadis’in ağzıyla konuşmuş, avukatlığını yapmış ve yapmaya da devam etmektedir.
Suriye ve Libya’ya müdahale etmesinin, AB çıkarları ile ters düştüğünü ve bağdaşmadığının da altını çizdi.
Yüksek Temsilci yazısında, evirdi çevirdi, sonunda da baklayı ağzından çıkardı.
Yazısının bir bölümünde, Türkiye’nin AB ailesinin bir üyesi olması için yerine getirilmesi behemehal şartını da bir cümle ile açıkladı :
Bunun olması için de (Türkiye’nin ) saldırgan veya AB çıkarlarına karşıt olduğu düşünülen eylemlerinin durması gerekmektedir.
Yüksek Temsilcinin yazısının içeriğinde, sonuç olarak şu ortaya çıkmaktadır.
Türkiye, milli menfaatlerinden vaz geçecek ve AB içerisindeki birkaç ülkenin çıkarlarının bekçiliğini yapacak bir konuma geldikten sonra. AB ailesinin bir ferdi haline gelebilecektir.
Borrell, Türkiye’ye diyor ki. Bizim ailenin bir parçası olmak istiyorsan, parmaklarımızdaki iplerin hareket doğrultusunda sana hayat hakkı tanıyacağız.
Yazının son paragrafında ise, oluşacak sonuçlara katlanılsın diye de tehdit dilini kullanıyor.
AB, Türkiye açısından geçmişte görüşü ne ise yine ayni görüşleri ve buna bağlı talepleri temcit pilavı gibi 2020’nin sonunda yine Türkiye’nin önüne sürdü.
İleri sürülen talepler. Türkiye’nin egemenlik ve hükümranlık hakları ile uluslararası anlaşmalardan doğan haklarının ortadan kaldırılmasına yönelik taleplerdir.
Buna, Türkiye’nin evet demesi ve kabul etmesi imkansız.
AB, Sevr’i hortlatmaya çalışmaktadır.
Bölgesel bir güç haline gelen Türkiye’ye. Bunu zorla kabul ettirmek mümkün değil.
Borrell, sünnetçi korkusu politikasını oynamaya çalışmaktadır.
“Ya tutarsa .”
KKTC ‘de Azınlık Hükümeti, güven oyu aldı.
Türkiye Cumhurbaşkanı, Sn. Saner’i hükümetinin güvenoyu almasından dolayı, yazılı açıklama ile kutladı. Hükümeti “özgürlük mücadelesinin en anlamlı eseri olarak “ niteledi.
Efendim, bugün özgürlük mücadelemizin yıl dönümü ve şehitler haftasının ilk günü.
21 – 25 Aralık, her yıl “Milli Mücadele ve Şehitler Haftası” olarak şehitlerimizin anıldığı bir hafta. Hafta içerisinde konu ile ilgili daha ayrıntılı yazılar yazacağım.
57 ‘ci yılında, Kıbrıs Türk Halkının Egemenliği, bağımsızlığı ve özgürlüğü için şehit mertebesine erişmiş kardeşlerimizi. Rahmetle, minnetle anıyor. Gazilerimize nice sağlıklı yıllar diliyor.
Bu günlere hiç ama hiç, kolay gelinmediğini belirtmek istiyorum.