Ülkemizi ahtapotun kolları gibi saran yolsuzluk ve usulsüzlüklerin üzerinde bu yazımda biraz durmak istiyorum.
Yolsuzluk ve usulsüzlük ülkemizde kangrenleşen veya kanserleşen bir durum arz etmektedir. Nerede ise her gün gündem bununla oluşmakta. Ülkede büyük tartışmalara neden olmaktadır.
Son olarak, Elektrik Kurumu ile ilgili Ekonomi ve Enerji Bakanının ağzından, kurumdaki yolsuzluk iddialarının açıklamalarını dinledik.
Halkımızın negatif bakış açısını oluşturan bu gibi olayların üzerine gidecek ve olayı ortaya çıkaracak, denetim sistemlerimizden, maalesef mahrum olduğumuz için. Gelişmeler Halkın nefretini oluşturmaktadır.
Çünkü bedel hep halka çıkarılmaktadır.
Yolsuzluk ve usulsüzlüklerin üzerine gitmek aslında hiç de zor değildir.
Birçok ülke bunu başarmıştır.
İşler de tıkırında gitmektedir.
Kanserleşen bu hastalığın önüne geçilmesi için tek bir çare vardır.
Devlete sahip olduktan sonra. Devlet sistemimiz içerisinde yolsuzluk ve usulsüzlüklerin üzerine gidecek sistemi ve mekanizmaları oluşturmaya oluşturduk. Fakat zaman içerisinde bunların yetersiz çalışmalarını da gördük. Sonuç odaklı olmayan çalışmaları, hep birlikte yaşadık. Yaşamaya da devam etmekteyiz.
Bu yaşadığımız olumsuzluklar karşısında. Hep birlikte büyük umutsuzluklara kapılmakta. Siyasi sistemin değiştirilerek “başkanlık sistemine” dönüştürülmesi için de kamuoyu oluşturmaya çalışılmakta.
Hangi siyasal sistemi getirirseniz getirin. Özerk ve bağımsız bir denetim mekanizması oluşturmazsanız. Getireceğiniz yeni siyasal sistemde de ayni kangrenleşmiş, kanserleşmiş vakalarla hep karşılaşacaksınız.
Neden mi ?
Nedeni yukarıda da bahsettiğim gibi ülkemizde özerk veya bağımsız denetim kurumlarının olmaması.
Çağdaş Demokrasi ile yönetilen birçok ülkede. Denetim mekanizmalarının tümü, Bağımsız ve özerk bir statü ile görevlerini yapmaktadır.
Bağımsız ve özerk ne anlama gelir ?
Bağımsızlık ve özerklik anayasal güvence altına alınarak. Denetim kurumları. Siyaset kurumunun baskıcı yönlendirilmesi tehlikesinden azade tutulur ve işler de tıkırında gider.
Bizde eksik olan budur.
Siyasal sistemle bunun ilgisi yok. Mevcut siyasal sistem içerisinde bu kangrenleşen duruma. Bağımsız ve özerk denetim mekanizmalarını oluşturmakla önüne geçilebilir.
Şubatın ikinci yarısında, Türkiye, Anavatanın önerdiği 5+1 konferansın yapılabileceğini. Cumhurbaşkanlığı baş müzakerecisi Sn. Ergün Olgun TRT ekranlarından kamuoyuna duyurdu.
Yaptığı açıklamada görüşmelerin kaldığı yerden başlamasının mümkün olmadığına da vurgu yaptı.
Daha açıkçası, Crant Montana’ya gelinceye kadar masaya getirilenler, mutabık kalınanların tümü artık masada olmayacak. Türk tarafı yeni görüş ve tezlerle masaya oturacak.
Esas ilke ise.
Eşit uluslararası statüde iki egemen devlete dayanan bir anlaşma.
Sn. Olgun, bu istemin BM’in temel kararlarına da ters düşmediğini açıklamasında belirtiyor.
Ayrıca Şubat 2021 ‘de yapılacak toplantıdan da bahsediyor.
Bu toplantı için TC Dışişleri Bakanı Sn. Çavuşoğlu. Toplantıya KKTC’nin de dahil olacağını şu cümle ile açıkladı.
“ Rum kesimi olacaksa, KKTC de olmalı. Ya ikisi, ya hiç.”
Öyle görülmektedir ki 5+1 ‘e Kıbrıs Türk tarafı da Türkiye’nin baskısı karşısında katılacaktır.
Türk tarafı bu toplantıya hangi statüde katılacak. Yine iki toplum lideri aldatmacası ile karşı karşıya getirilmeyelim. Rum tarafı için uygulanan uluslararası statü Türk tarafı için de geçerli olmalıdır.
Müzakere masasındaki Türk tarafının tezi. Eşit uluslararası statüde iki egemen devlete dayanan bir tez ise. Gayri resmi olacak olan 5+1 konferansına da uluslararası statüde bir devlet olarak katılmayı talep etmek ve bu statüde toplantıya katılmak artık farz olmuştur.
Toplum lideri safsatasından kurtulmanın tam zamanı.
Aksi, Güney, müzakere odasının haricinde devlet. Müzakere odasında toplum lideri. Türk tarafı ise her iki alanda toplum lideri olarak kabul görecekse. 5+1 ‘e gitmenin açıklanan ilke ile büyük tezat teşkil edeceği ve muhtemelen oluşacak olan müzakere sürecinde de toplum lideri olarak kabul göreceği, kaçınılmaz olacak.
Bunun olmaması da 5+1 de, eşit uluslararası statüde devlet ilkesinde ısrarcı ve kararlı olmamızdan geçer.
Bu olmazsa, bir elli sene daha Rum tarafı uluslararası statüde devlet. Türk tarafı ise toplum olarak yoluna devam eder.