5+1 gayri resmi konferansı talep eden garantör Türkiye. İki taraftan biri olan Kıbrıs Türk Halkı da bu gayri resmi konferansı desteklemekte.
52 yıllık Kıbrıs müzakerelerinde, iki toplumlu bir federasyon modeli konuşuldu. Karşı tarafın sekter tavrı sayesinde bir çözüme ulaşılması mümkün olmadı. Çünkü karşı taraf, federasyonların gerekeni olan paylaşımı bir türlü kabullenemedi. Bir türlü paylaşıma evet diyemedi.
Görüşmelerden maksat zamana oynamak ve yarattıkları statükodan alabildiğince yararlanmak.
Bunun en başlı kazanımları da devleti işgal hareketlerine devam etmek.
Türk tarafı, bu aldatmaca görüşmeler karşısında artık bu tip görüşmeler ile çözüme ulaşmanın mümkün olmayacağını. 52 yıldan sonra anlamış ve yeni fikirlerle bu yola devam etme kararı almış.
Bu da hep birlikte yaşayıp duyduğumuz. Bulunacak çözümün egemen iki devlet üzerinden olabileceği tüm dünyaya duyurulmuştur.
Tabii başta ilgili taraflara.
Bunların başında da BM, AB ve karşı taraf.
Öyle görünmektedir ki Pandemi bu konferansın yapılmasına izin verirse, muhtemelen Şubat veya Mart başında yapılacak.
Bu konferansın en önemli özelliği, ileride yapılması olası resmi konferansa gidiş yolunun da yönünü gösterecek.
Aksi, 5+1 gayri resmi toplantı ile taraflar arası müzakerelere nokta konacak.
5+1 gayri resmi toplantıya gitmeden önceki havayı koklayıp bir irdeleyelim ve varabileceksek bir karara varalım.
İrdelemeye bu işi sürdürecek olan BM ve onun karar organı olan GK’den başlayalım. BM bu görüşmeleri iyi niyet misyonu çerçevesinde bidayetten beri sürdürmekte. İyi niyet iki taraf için de geçerli olarak müzakereler sürdürülmekte.
Fakat 52 yıllık görüşme sürecinde bu misyon maalesef taraflar arasında eşit bir şekilde sürdürülmedi. Bunu benim nesil hep birlikte yaşayıp gördük. Bu günümüzde de maalesef devam etmektedir.
5+1‘ e gitmeden BM GK dün adadaki barış gücünün süresinin uzatılması ile ilgili yayınladığı taslak metne baktığımızda. 5+ 1’ e atıfta bulunulduğunu görürüz. “Beş+ bir “ in taslak metninde, KKTC’nin Maraş’la ilgili aldığı kararın geri alınması ve Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerin sonlandırılması yer alıyor.
Kıbrıs müzakerelerini sürdürmek açısından, iyi niyete dayanarak görüşmeleri sürdürecek olan BMGK. Daha başından itibaren taraflardan birinin limanına iyi niyet teknesi ile yanaşıyor. Diğerininkine ise kötü niyet ve tehditkar bir misyon ile yaklaşıyor.
Ayni tehditkar davranışlar, AB tarafından da sergilenmekte.
ABD’ de, Fransa da bu kervana katılıyor.
Tehdit yollu talepleri karşılanmaz ise Türkiye’ye karşı en büyük silahları olan ambargo tehdidini dillendiriyorlar.
Daha masa kurulmadan, Türk tarafı ve bilhassa Türkiye’ye karşı bir baskı ve ambargo şemsiyesi oluşturuldu. Türk tarafı bu şemsiye altına çağrılıp görüşlerini dile getirecek ve hakkını savunacak.
Bu tehdit dilini konuşanlar. Bir şeyi unutuyorlar !
Türkiye ve KKTC yeni görüşme zemini için ortaya attığı fikirler karşısında, böyle adaletsiz ve yanlı tepkilerin geleceğini çok iyi hesaplamış.
Buna rağmen yeni fikirleri, ortaya atmıştır.
Denize girmeye karar veren. Islanmayı da göze almış demektir. Tıpkı Türk tarafı gibi.
Ambargo tehdidi, içi boş bir balon. Türkiye ve KKTC zaten 1974 ‘ten günümüze dek ambargo altında.
Silahta başladılar. Türk ordusunun kendi kendine yeterli bir güç haline gelmesini sağladılar. Buna bağlı olarak, bağımsız bir dış politika izlemesi için Türkiye’nin önünü açtılar.
Olay ne Kıbrıs ne de 5+1 ‘dir. Olay, Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından yırtılıp çöpe atılan Sevr paçavrasını bantlayıp tekrar uygulama alanına sokmaktır.
Bütün uğraş bu.
Çırpınışları bu.
Değişen ve gelişen Türkiye’ye bunu uygulatmak mümkün mü ?
Bakanlar Kurulu dün akşam aldığı pandemi ile ilgili kararında. Girne ve Lefkoşa’nın dışında kalan dört ilçeyi de 3 Şubat’a kadar kapatma kararı içine aldı.
Kurallar ayni kalmak şartı ile.