Başbakan Ersan Saner’in “kamuda maaşlarda kesintiye gidebiliriz” açıklamasının ardından gözler Maliye Bakanlığı’na çevrildi. Maliye Bakanlığı ilk kez halka arz yöntemiyle hazine bonosu ihracına çıkıyor.
Devlet, 70 günlük vadeyle 10 milyon TL borçlanacak. Kısaca halktan para toplayarak memurunu maaşını ödeyecek. 70 gün sonra faiziyle birlikte halka o parayı geri ödeyecek. İşi özü bu.
Peki taşıma suyla değirmen döner mi?
Hadi bu ay memurun maaşı borçlanarak ödendi, önümüzdeki ay ne yapılacak?
Bir an önce aşıya ulaşıp tam kapasiteyle açılmanın yollarını bulmamız gerekiyor mu?
Hükümetin 1 Nisan hedefi bu manada çok önemlidir. Bu hedeften de asla geri adım atılmamalıdır.
İçinde bulunduğumuz süreçte hükümetten büyük beklentiler var. Başta sağlık olmak üzere ekonomi ve sosyal hayatımızda alınması gereken kritik kararlar, hükümeti bekliyor.
Ancak bu kararların ne kadar zor olduğu da ortadadır.
1 Nisan’dan sonra iki doz aşının olunması ve gelişlerde de test yapılması şartıyla karantinasız girişlere imkan tanınacağına yönelik açıklama bile tartışmalara neden oldu.
Dünya aşı kartıyla birlikte karantinasız girişlere olanak sağlarken biz hala “karantina da isteriz” dersek, bu hayatın gerçeklerine uyar mı?
Uydu diyelim… Peki turizmde, yüksek öğretimde ve piyasalardaki iş kaybının telafisi nasıl olacak?
Her şeyin başı sağlık diyoruz. Kabul ama bu iş kaybından ve gelir azalmasından dolayı ortaya çıkacak zararı nasıl tamamlayacağız?
Maliye Bakanlığı’nın borçlanıp, daha sonra da o borcu borçla ödeyerek sistemi devam ettirmesine imkan var mı?
Ekonomist olmaya gerek yok. Aslına içten içe hepimiz bu soruların cevabını çok iyi biliyoruz.
O halde ne yapacağız?
Maaşlardan kesinti ya da servet vergisi gibi bir fedakarlığa da yanaşmadığımıza göre kimse kusura bakmasın.
Bu iş böyle devam edemez. Taşıma suyla değirmen dönmez. Bizden söylemesi…