Yaşadığımız onca tecrübe, yıllardır yaptığımız hatalar, ne yazık ki bize hiç ders olmuyor. Siyasetçiler günübirlik çıkarlarının peşinde koşarken, toplum olarak kısır bir döngünün içinde savrulup gidiyoruz.
Yaşadığımız onca tecrübe, yıllardır yaptığımız hatalar, ne yazık ki bize hiç ders olmuyor. Siyasetçiler günübirlik çıkarlarının peşinde koşarken, toplum olarak kısır bir döngünün içinde savrulup gidiyoruz.
Ülke olarak eski başbakanlardan Ferdi Sabit Soyer’in de dediği tam bir Alzheimer durumu içindeyiz.
Zararın neresinden dönersek kardır anlayışı içinde bu durumdan kurtulmanın yollarını mutlaka bulmalıyız.
Ülkenin en önemli iş örgütleri bu yolu bulmak için dün Ankara’da çok kritik temaslarda bulundu.
Nasıl KKTC’yi bu girdabın içinden çıkabiliriz? Elbirliğiyle hepimiz bu sorunun yanıtını arıyoruz?
Ekonomik Örgütler Platformu’nun Ankara temaslarından oldukça umutlu olduğunu söylesek de yarınlar için sadece umutlu olmak yetmiyor.
Daha düne kadar şubat maaşı ödenebilecek mi tartışması yapıyorduk. Şubat için parayı bulduk. Şimdi de mart ayının tasasına düştük.
Ortaya konan rakamlar bu işin daha fazla bu şekilde sürdürülemeyeceğini bize net olarak gösteriyor.
Kamu maliyesi artık bu haliyle devam ettirilemez bir noktaya gelmiştir. Bütçenin yüzde 80’iyle kamunun maaşlarını ödeyen KKTC’nin yarınlar için umut besleyebilmesi için artık bu yapıyı değiştirmesi gereklidir.
Uzun yıllar boyunca hep kamu reformundan söz ettik. Sonunda geldiğimiz nokta ne yazık ki bizler için yüzümüzü ağartacak bir manzara ortaya çıkarmadı.
“Nasıl olsa devlet bir yerden bulur, maaşları öder” anlayışı içinde biçimlendirilen kamu, bugün artık o maaşları da ödeyemez duruma gelmiştir.
Aslında bugüne kadar bizi hiç yalnız bırakmayan Türkiye Cumhuriyeti elbette bu saatten sonra da bizi yalnız bırakmayacaktır.
Başbakan Ersan Saner’in yarın Ankara’ya yapacağı ziyaret yine her koşulda yanımızda olan Türkiye’den yapılan yardımların duyurularıyla sonuçlanacak.
İyi ama bunca yıl yapılan onca yardıma rağmen biz neden hala daha kendi ayakları üzerinde duran bir ekonomi yaratamadık? Bu konuda ödevlerini yapmayan siyasetçilerin her fırsatta Türkiye’ye koşup, içine düştüğümüz darboğazdan bizi kurtarmasını istemelerinden sıkılmadık mı?
Lafla peynir ekmek gemisi yürümez. Artık boş hamasi sözlerden bıktık usandık.
İyisiyle kötüsüyle yarım asırda edindiğimiz tecrübeler ışığında bu ülkenin nasıl yönetilmesini gerektiğini de öğrenmiş olmalıyız.
Rüyalarımızı süsleyen “federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin de artık gerçek olamayacağını anladığımıza göre bu rüya kabusa dönmeden uyanma vaktimiz geldi.
Madem ki Kıbrıs Türk halkı kendi ayakları üzerinde durmayı amaçlayan bir devlet hedefini önüne koydu. Bu uğurda yapılması gerekenlerin ne olacağı her yıl Ankara tarafından önümüze konan protokollerle bize gösteriliyor.
İstediğimiz kadar bu ev ödevlerini savsaklayalım.
Yarın çocuklarımıza bırakacağımız ülkenin özgür, bağımsız, kendi ayakları üzerinde duran ve kendi kendine yeter bir ülke olmasını istiyorsak, bizden istenen acı reçeteyi uygulamak zorundayız.
İtibarını kaybetmiş bir toplum, devlet olmayı hak edemez. Kıbrıs Türk toplumu şanlı tarihine gölge düşürecek hatalardan bir an önce uzaklaşmalıdır.
Mazeretler üreterek kaybedecek zamanımız kalmadı. Peki ne zaman harekete geçeceğiz? Bu sorunun yanıt, kurtuluşun da başlangıcı olacak. Bizden söylemesi…