Ve sonunda bir Kıbrıs zirvesi daha sona erdi. Ancak bu zirvenin diğerlerinden önemli bir farkı vardı. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da dediği gibi Kıbrıs Türk tarafının egemen eşitlik talebi bu toplantı sayesinde ilk kez kayıtlara geçti.
Türk tarafının Cenevre’deki tezi gayet netti. Müzakerelerin artık iki toplum arasında değil; iki devlet arasında olması gerektiği ifade edildi.
Rum tarafı, elbette buna karşı çıktı. Crans Montana’da kalınan yerden devam edilmesi gerektiğini ifade ettiler.
Ancak Crans Montana’da masayı deviren taraf olan Anastasiadis’un bunu istemeye ne dereceye kadar hakkı vardı.
Bu tezat, Crans Montana’da yaşananların bire bir tanığı olan Mevlüt Çavuşoğlu tarafından bizzat belgelerle , yazışmalarla Rum liderin önüne kondu.
Siyasi eşitlik şöyle dursun, dönüşümlü başkanlığı bile asla kabul etmeyeceğini Crans Montana’da belirten bir lider, şimdi tekrar “kaldığımız noktadan devam edelim” diyordu.
Ancak o köprünün altından artık çok su akmıştır. Bir daha o günkü koşullarda yeniden masaya oturmanın imkanı yoktur.
Kıbrıs Türk tarafının altı maddelik önerisine Rumlar da bir başka öneri paketiyle karşılık verdi. Buna göre, Rumlar Maraş’ın ve Ercan’ın Birleşmiş Milletler yönetimine, Mağusa Limanı’nın da AB kontrolüne verilmesini teklif etti.
Elbette bu teklif kabul edilemezdi. Çavuşoğlu da Tatar ile düzenledikleri ortak basın toplantısında bunu anında reddettiklerini açıkladı.
Peki bundan sonra ne olacak?
Bakmayın siz Cenevre’de bu mücadele sürerken Meclis’te özellikle sol muhalefetin “yandık, bittik, kül olduk” söylemine.
Bu uzun soluklu bir mücadeledir.
Cenevre’de ortaya koyduğumuz öneriler dünyanın her yerinden izlendi, görüldü, not edildi.
Kıbrıs meselesinde de bu bağlamda artık yeni bir sayfa açıldı. O yeni sayfanın nasıl doldurulacağı ise başta Cumhurbaşkanı Tatar olmak üzere Kıbrıslı Türk siyasetçilerin elindedir.
Başarı hepimizin ortak başarısı olacaktır. Başarısızlık ise başta bu ülkenin çocukları olmak üzere hepimizin geleceğinin Rumlara rehin verilmesine yol açar.
Nitekim Cenevre zirvesinin hemen ardından yaptığı açıklamada Anastasiadis, “Türkiye’nin karada veya denizde yeni meydan okumalarda bulunması halinde BM Genel Sekreteri’nin ilan ettiği yeni çabaya katılmayacağız” dedi.
Bu ne demek?
İşin aslı şu: Tiyatro bitti, maskeler düştü. Rumlar asıl niyetlerinin, bugüne kadar olduğu gibi yine müzakere edermiş gibi yapıp, Türkiye ve KKTC’nin adanın etrafındaki doğal kaynaklardan haklarını talep etmesini engellemek olduğunu gösterdi.
Bu oyunu görmemek ihanet değilse bile bu toplumun geleceğinin çalınmasına gözlerimizi kapatmak demektir. Bizden söylemesi…