Tam her şey bitti derken...

38 yaşında çakı gibi bir albaydı. İstanbul’da bahardı. Ama hava o kadar kurşuni bir ağırlıktaydı ki kimse ne o baharı, ne de yaklaşmakta olanı görüyordu.

38 yaşında çakı gibi bir albaydı. İstanbul’da bahardı. Ama hava o kadar kurşuni bir ağırlıktaydı ki kimse ne o baharı, ne de yaklaşmakta olanı görüyordu.
Umutlar bitmiş, güneşin bir daha bu coğrafyaya doğacağına olan inanç yitmişti.
Yıldız Sarayı’nda Padişah Vahdettin tarafından ağırlanan 38 yaşındaki o Albay, gecesini gündüzüne katıyor, vatan için ne yapılabileceğini düşünüyordu.
İstanbul’da umut bitmiş, tüm yollar Anadolu’yu işaret ediyordu. Ancak o Anadolu’da istediği direnişi başlatmak ancak güçlü bir görevle mümkün olabilirdi. O Albayın aradığı fırsat Samsun’daki yaşanan bir karışıklıkla çıktı.
İngilizler bu karışıklığı sona erdirmesi için Anadolu’ya bir ordu müfettişi gönderilmesini istedi.
38 yaşındaki o albay, bu görev için biçilmiş kaftandı.
Yıldız Sarayı’nın merdivenlerinden ağır ağır çıkarken, içinde bir coşku, Anadolu’ya koşmanın heyecanı vardı.
Kalbi yerinden çıkarcasına atarken, padişahın odasının önündeydi. Az sonra belki de bir milletin kaderini değiştirecek görev kendisine tebliğ edilecekti.
38 yaşındaki o albay, Mustafa Kemal’di.
Gelin buradan sonra sözü Ulu Önder’e bırakalım. Padişah vahdettin ile yaşadıklarını Mustafa Kemal’in sözleriyle okuyalım:
“-Paşa, Paşa!... Şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin! Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir (bu bir tarih kitabıdır)! Bunları unutun, dedi, asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden daha önemli olabilir...Paşa, Paşa...Devleti kurtarabilirsin!...
Bu sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahdettin benimle içtenlikle mi konuşuyor?...O Vahdettin ki... bütün yaptıklarından pişman mı olmuştur? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat, böyle bir yorum ile başka konulara girişmeyi ürkütücü saydım, kendine karşılık verdim:
-Kişiliğime güveninize ve bana bunca yüz verişinize teşekkür ederim...Elimden gelen hizmeti esirgemeyeceğime lütfen güveniniz...”
Atatürk bu konuşmada plânlarının sezilmiş olabileceği duygusuna kapılmıştı ama, O’nu bekleyen ve O’na güvenen bir “Türk Milleti” vardı.
Atatürk ile beraber 16 Mayıs 1919 Cuma günü başlayacak yolculuğa gemi kaptanı
İsmail Hakkı Durusu dışında 18 kişi eşlik edecekti.
Atatürk beraberindeki kişilerle beraber 16 Mayıs 1919 Cuma günü öğleden sonra “Bandırma” adındaki eski bir vapurla Galata rıhtımından ayrılırken, bir milletin geleceğini sırtladığını ondan başka kimse bilmiyordu.
İstanbul’dan Samsun’a süren bu yolculuk Türk Milleti için bir dönüm noktası oldu.
Tam her şey bitti derken bir milletin kaderi Ulu Önder’in Samsun’a ayak basışıyla değişti.
Bugün 19 Mayıs.
102 yıl önce tam her şey bitti derken Türk milletinin üzerine güneş Samsun’dan yeniden doğdu. Yok etmeye çalıştıkları bir halk, küllerinden doğdu.
Bu kutlu günün gençliğe armağan edilmesi boşuna değildir. Çünkü vatan ancak o gençliğin elinde yükselecek, bitmeyen düşman akınlarına, o gençlikle direnecektir.
Teşekkürler Atam, rahat uyu. Gençlik nöbette. Bıraktığın miras emin ellerde…
Bu haber 9568 defa okunmuştur

:

:

:

: