Bahçeli, “Cumhurbaşkanlığı binası ile parlamento binası yapılma hedefi betonlaşmanın, yeni bir inşaat hamlesinin değil, bağımsız bir devlet halinin ilk harcıdır' dedi.
İçimizde bu harcın mutsuz ettiği kesimler de var. Bu devletin kökleşmesine, hatta Maraş’taki açılıma da şiddetle karşı çıkıyorlar.
Bu sadece basit bir açılım değil aynı zamanda ulusal onur meselesidir.
Bazıları “madem öyle 47 yıldır Maraş neden açılmadı” diye soruyor. Onlara da şu yanıtı vermek gerekir.
Nedeni gayet basit. Çünkü yarım asra yakın bir zamandır yapılan tüm teklifler Rum tarafınca reddedilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs Türkü ile artık ortak bir yola girmiştir. Bu saatten sonra Maraş’ın açılsa bile iade edilmesi asla mümkün değildir.
Cumhurbaşkanı Tatar da dün yaptığı açıklamada bu konunun altına net bir şekilde çizdi.
Rum lider Anastasiadis, aklı sıra pasaport tehdidiyle “egemen eşitlik temelinde iki ayrı devlet modeli” olarak ortaya konan görüşten bizi geri adım attırmaya çalışıyor.
Bu kadar ucuz ve sığ bir siyaset olamaz. Bu ülkenin en yüksek makamına gelmiş bir ismin o pasaporta zaten ihtiyacı yoktur.
Bu halkın seçilmiş lideri olarak onun kimliği, tüm pasaportların üzerindedir.
Zaman zaman eleştirsek de hakkını yemeyelim. Hükümete zaman zaman tepki gösteren HP Genel Başkanı Özersay, Rumların bu hamleyle sadece milliyetçiliği körüklemek ve popülizm yapmak istediğini söyledi.
Ancak meselenin bir başka boyutu daha var ki, bu kaçınılmaz bir gerçek olarak ortada duruyor. Özersay’ın da dediği gibi devlette kilit görevde olanların Rum tarafından pasaport almamaları gerekir.
Bu kendilerinin temsil ettiği makama da uygun bir davranış olmuyor.
Son söz Maraş’la ilgili sürekli uluslararası hukuk vurgusu yapan kesimlere.
Başbakan Ersan Saner dün bölgede incelemelerde bulunurken, 'AİHM kararlarına uygun bir şekilde hareket edeceğiz' dedi.
Yani uluslararası hukuktan sapmak gibi bir durum asla söz konusu değildir. Bağımsız devletin harcı atılırken, bunları da akılda tutmakta fayda var. Bizden söylemesi…