Eskiden alış verişlerde uygulanan yöntem trampa idi yani malların değiş tokuşu şeklinde oluyordu .
MÖ. 7’ci yüzyılda Lidya Kralı Alyat’tesin direktifi ile altın ve gümüş sikkeler alış verişin ana unsuru olarak kullanılmaya başlanınca . Trampa uygulamasından zaman süreci içerisinde vazgeçilmiştir .
Zamanla bu uygulama tüm dünyadaki kral veya hükümdarlar tarafından kullanılmaya başlanmış ve paranın değeri sikkenin ağırlık ölçüsü olarak hesaplanmıştı . Zamanla madeni sikkelerin yanında kağıt paraya da geçilmiş , sikke olarak da altın ve gümüşün yerini daha ucuz madenler almıştı .
Değerleri de o ülkenin hazinesinde bulunan altın miktarı ile denkleştirilerek paranın değeri saptanıyordu .
Ne kadar çok altın . O kadar değerli para .
Bu yöntem ikinci dünya savaşı ile dünyadan kaldırılmaya başlandı . Kapitalizmin babaları sayılan Malthus ve Ricardo , daha İkinci Dünya savaşı bitmeden sonuna doğru İngiltere’den ABD’ne giderek . Amerikan başkanına kapitalist dünya düzenini ve getireceği yeni para sistemini izah ederek Başkanı ikna ettiler . Galip ABD savaşta mahvolmuş , ülke ve devletlerin yeniden canlanması için alacağı kredilerin Amerikan dolarına endekslenmesi ve bunu sağlayacak olanın da kendisine bağlı olacak Dünya Bankasını oluşturdu .
Artık ekonomik ve mali piyasalarda hakim olan unsur . Milli para birimi ve onun dayandığı hazinedeki altın değeri ortadan kalkarak , ülkelerin ekonomik gücü Amerikan parası olan dolara endekslenmiş oldu .
Uluslararası ihracat ve ithalat , beynelmilel duruma dönüştürülen para birimi olan dolar üzerinden yapılmaya başlandı .
Artık hazinedeki altın miktarı bir değer olmaktan çıktı . Ekonomi ve mali güç , ihracattan ülkelere giren Amerikan doları miktarı ile ölçülmeye başlandı .
Bundan en büyük darbeyi geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeler aldı.
İhracat gelirleri , ülkedeki ekonomik çarkı döndürecek miktarda değilse . İthalatı sağlayacak ve ekonomik çarkı döndürecek olan miktarı ki bu para birimi dolardır . ABD’ne bağlı olan Dünya Bankasından almak mecburiyetindedir . Alınan bu kredinin faizi ise bir hayli yüksek . Bu faiz yükü o ülkenin yurttaşlarının omuzlarına yüklenir ve hayatı pahalılaştırır .
Tabii bunun da bir siyasi yönü vardır .
Dolara bağlanmışsanız , Amerika’nın dümen suyundan şaşmayacaksınız .
Şaşarsanız , kur oynaması ile size dünyanın kaç bucak olduğu da gösterilir . İcabında paralarınız bankalarda dondurulur .
Bu da yetmez . İhracatınıza takoz konarak, döviz girdilerinizin önü tıkanır ve Amerika’ya gemlenerek sömürülen duruma gelirsiniz .
Dünyanın ekonomik ve mali sisteminin durumu maalesef bu .
İhracat gelirleri yüksek olan ülkeler, bundan az bir zararla veya hiç zarar etmeden gelen olumsuzlukları savabilir . Fakat yoksun ülkeler bu kıskaçtan kurtulamaz .
Kurtulmak için çare var mı ?
Evet iki çare var .
Biri ihracatı geliştirecek üretimlerin yapılması ve ülkeye döviz olarak ABD dolarının girmesini sağlamak .
İkincisi ise , ABD dolarından kurtulmak . Bu ise dünyada tek bir ülkenin başarabileceği bir iş değil . Bu ancak ekonomileri güçlü olan ülkeler de dahil olmak üzere milli para birimlerinin, dünya alış verişinde etkin olabileceği bir düzen oluşturmak .
ABD dolarından Rusya Federasyonu da tedirgin . Dolardan kurtulmak için Rusya’da ciddi çalışmalar yapılmakta . Bir çok ülkede de buna benzer çalışmaların olduğu haberleri gelmekte .
Bu olumsuzlukların etkilediği ülkelerden biri de Türkiye . Dolayısı ile bunu biz de Kıbrıs’ta yaşıyoruz .
Bunun sürdürülebilirliği mümkün değil . Üretime dönük yatırımlarla bu bir nebze giderilebilir . Fakat kesin çözüm dünya devletlerinin dolardan kurtulmaları ile mümkün .
Bunun adımları Asya’da atılmış durumda . Bu sonuca ulaşmak bir hayli zaman gerektirebilir .
Bu zaman süreci içerisinde , ihracata yönelik yatırımların artarak devamında umulmadık faydalar vardır .
Ne kadar çok ihracat , o kadar çok döviz girdisi .