Demokraside hesap zamanı seçim dönemidir. 4 yıl sonra nihayet söz yine millete geçti. 23 Ocak gecesi milletin sözünü duyacağız.
Bu söze kimsenin itirazı olamaz. Tüm partiler bu sözü alıp başlarının üzerine koymalıdır.
Seçim dönemi boyunca tüm partiler türlü vaatlerde bulundu.
Ana muhalefet “Kıbrıs için CTP Geliyor” derken, dörtlü koalisyon dönemine atıfta bulundu. “Yaptık, Yine Yaparız” sloganı attı.
“Biz Halk İçin Varız” diyen Halkın Partisi ise “Halkın Partisi Çalışacak, Halk Kazanacak, Bu Memleket Sahipsiz Değil” diyerek seçmenlerinden oy istedi.
“Gelenekten Geleceğe” diyen Demokrat Parti ekonomiyi öne çıkarırken, YDP de iktidara giden yolda kilit olduklarını ileri sürdü.
UBP’nin ise sürekli tek başına iktidar ile siyasi istikrar vurgusu yaptığını izledik.
Aslında bu erken seçimi herkes istedi. Tek istemeyen vatandaş idi. Çünkü vatandaşın derdi seçim değil geçimdi.
Görünen o ki seçim sonrasında ortaya çıkacak tablo koalisyonu işaret ediyor. Her ne olursa olsun ülkenin yaşadığı sorunlar karşısında artık kimsenin mazereti olamaz. Halk çözüm bekliyor.
Ülkenin kronikleşmiş sorunları ertelenemez durumdadır.
Dünya artık sağlıkta yaşanan pandemiyi mazeret göstermiyor. Bu gerçekle yaşıyor, normalleşiyor.
Ekonomiye gelirsek tüm partiler vaatlerinin birinci sırasına ekonomiyi koyduklarını göre, vatandaşın önceliğinin farkındalar.
Siyasal istikrar ancak ekonomik istikrarla olur.
İngilizlerin güzel bir sözü var: You can talk the talk but can you walk the walk…
“Konuşmayı konuşabilirsin ama yürüyebilir misin” diye çevirebileceğimiz bu söz şunu anlatıyor:
Lafazanlığı yapıyorsunuz ama o söylediklerinizi yapabilecek misiniz?
Siyasilere sormak lazım.
Bugüne kadar hayatın her alanında yüzlerce söz verdiniz. Hatta euroya bile geçmekten söz ettiniz.
Görelim bakalım verdiğiniz bu sözleri tutabilecek misiniz?
Dünyayı siyasiler değil, ekonomistler yönetiyor. Bu gerçek dünya üzerinde yaşanan gelişmelerle de her gün yüzümüze çarpıyor.
Bizim ülkemizde de temel belirleyici ekonomidir.
Hatırlatalım, şu anda devletin 1 milyar TL’nin üzerinde iç borcu var. Yerli bankalar da artık borç vermeye niyetli değil.
Devlet kamunun maaşlarını ödemiyor. Belediyeler maaşları ödeyemez duruma geldi. Artan asgari ücretin ardından işadamları da ödeyemeyeceğini söylüyor. Türkiye artık maaşlar için bize para vermiyor.
Peki böyle bir ortamda istikrar nasıl sağlanacak?
Yapılması gereken gelirleri artırmaktır.
Başarı cesurları tercih eder.
Türkiye şu an bu cesareti gösterip değişimi gerçekleştiriyor.
Biz de bu cesareti göstermeliyiz. Başka çaresi yok. Bizden söylemesi…