Türk tarafının iki devletli ve uluslararası statüye dayanan yeni tezi karşısında , ne yapacağını bilmeyen karşı taraf ve onu körü körüne destekleyen sözde BM ile AB . Rum’un istekleri karşısında çaresizlikleri oynaya dursunlar . Ortaya yeni oyalayıcı önlem ve girişim başlatmak için yarışmacılar gibi düdüğün çalmasını ve atağa kalkmak için perende almış vaziyette beklemektedirler.
Türk tarafının iki devletli ve uluslararası statüye dayanan yeni tezi karşısında , ne yapacağını bilmeyen karşı taraf ve onu körü körüne destekleyen sözde BM ile AB . Rum’un istekleri karşısında çaresizlikleri oynaya dursunlar . Ortaya yeni oyalayıcı önlem ve girişim başlatmak için yarışmacılar gibi düdüğün çalmasını ve atağa kalkmak için perende almış vaziyette beklemektedirler.
Elli yıldan fazla bir süre hayatımızdan çalanlar ve bu oyuna katılanlar . Güneyin sürdürdüğü statükoya yağ bal sürerek bu oyunlara ortak olmuş ve ortak olmaya da devam etmektedirler .
50 yıl iki halk arasındaki güvensizliği ortadan kaldıramayan bu güçler . Herhalde bir elli yıl daha isteme yüzsüzlüğünde bulunabilirler mi ?
Gelişmeler bu yüzsüzlüğü tekrardan gösterme eğiliminde . Bu konuda AB’nin aldığı kararlar bile uygulanmadı .
Şimdiye kadar bu konuda yapılan iki toplumlu etkinliklerin hiçbir semeresi alınmadı .
Zaman içerisinde de bunlar marjinal bir yapı haline geldi .
Burada karşı tarafın güttüğü amaç , güven yaratıcı önlemler adı altında “eski hamam eski tas “ misali Crant Montana’daki seyire dönmek ve sürdürdükleri statükoyu devam ettirmek .
Bir defa en büyük iki halk arasındaki güvensizlik , birbirine güvenmemek . Yani güven bunalımı içerisinde bulunmak . Bunu günümüze kadar sivrileştirerek tırmandıran , her zamanki gibi karşı taraf olmuştur .
Güney bunu Annan referandumu ile kökleştirdi ve yeşertti . Bizlere eşit göz ile bakmadıklarını verdikleri oylarla dünyaya ilan etmişlerdi . Referandumda evet diyen binlerce Türk , bin pişman olmuştur . Bunu yapılan anketlerde her zaman görmek mümkün olmaktadır . Son yapılan ankette ise % 82 devletten yana ağırlık koymuş . Son genel seçimlerde ise bu tekrar kanıtlanmıştır .
“Rumlar hiç değişmemişler. “
Adanın tek hakimi olma yolundaki istek ve planlarında zerre kadar bir değişiklik olmamıştır .
Elli yıllık müzakere tarihinde tek ilkeleri Türkiye’nin ada üzerindeki garantörlük hakkının kaldırılması olmuş . Görüşmelerin seyrinde hep bu hayal ile hareket edilmiş ve BM ile AB bu hayalin gerçekleşmesi için aktif görev üstlenmişler .
Görüşmelerin hedef tahtası garanti sisteminin ortadan kaldırılması olmuştur .
Gelinen noktada devam ettirilen oyun , eski oyunun bir devamı niteliğindedir .
Kralın çıplaklığı Crants Montana’da belli oldu . Maksat tüm çıplaklığı ile ortaya çıktı . Yeni girişimler buna kılıf bulmak için yeni bir dolap .
Artık dolaplar da kar etmiyor . Cin lambadan çıktı . Hem masada , hem de sahada kendini gösterdi . Aba altından sopa gösterildi , fakat Cin’e yaklaşılamadı .
Güvenilen dağlara kar yağdı . Ondan da bir umut yok .
Tek umudumuz kaldı , kalındığı yerden tekrar görüşmeleri başlatmak . Dolap bunun üzerine dönüyor ve döndürülüyor . Bunun ucunda da garantilerin kaldırılması gelmektedir .
Tabii bu umut , beyhude bir gayret .
TBMM ‘de bir soru önergesine , TC Dışişleri Bakanı’nın verdiği yanıtta . Umutları umutsuzluklara çevirici açıklamalar yapıldı :
Kıbrıs Türk Halkının güvenli her zaman kırmızı çizgimizdir … Adadaki askeri varlığımız , ada dışından kaynaklanabilecek güvenlik tehditlerine karşı da caydırıcı bir nitelik taşımaktadır . KKTC’nin bekası, Kıbrıs Türk Halkının güvenliği her zaman kırmızı çizgimizdir .
Açıklamada bizlere vaki olacak tehditlerin , sadece ada içinden değil ada dışından da gelebileceğini söylemesi . Garanti sisteminin önemini bizler açısından bir o kadar daha yaşamsal kılmaktadır .
Güven yaratmak , güvensizliği ortadan kaldırmanın tek reçetesi :
Kıbrıs Türk Halkının egemenliğinin tanınması ve BM’e tescil edilmesidir .
Kalıcı güven ve komşuluk , ancak bununla mümkün .
Gerisi “fasa fiso .”