Son yıllardan Kapalı Maraş ile ilgili yapılan tartışmalarda en can alıcı iddia şüphesiz Kıbrıs Vakıflar İdaresi’nden geldi.
Vakıflar İdaresi Genel Müdürü Prof. Dr. İbrahim Benter, ellerinde bulunan tapulara göre, Kapalı Maraş’ın üç vakfa ait olduğunu vurgulayarak, “Bu vakıflar Lala Mustafa Paşa Vakfı, Abdullah Paşa Vakfı ve Bilal Ağa Vakfıdır. Kapalı Maraş yüzde yüz vakıf malıdır” diyor.
O kadar iddialı sözler ki, Prof. Benter bu açıklamanın altını, “1571’den 1974’e kadar bütün vakıf mallarının incelemesini yaptık. 2 bin 443 kütük defteri, 13 bin dosya ve 8 milyon belgeyi inceledik. Bu incelemelerden çıkardığımız 20 milyon veriyi bilgisayar ortamına girdik” sözleriyle dolduruyor.
1878 yılında Kıbrıs Osmanlılar tarafından İngilizlere kiralandığında, İngilizlerin vakıf mallarını, vakıf kanununa göre idare edeceklerine dair imza attığını anlatan Benter, “Bu kanunlara göre, vakıf malları herhangi bir nedenden dolayı başka birinin üzerine devredilemez, hediye edilemez, hibe edilemez hükmü vardır” diyor.
Benter’e göre, İngilizlerin bu kanunları kabul ettiklerine dair 1878 yılında Osmanlı ile yaptıkları anlaşma, Lozan’da, hatta 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken de aynen benimsendi. Hepsinde de vakıf mallarının, vakıf kanununa göre korunacağı kabul edildi.
Dolayısıyla Benter’in anlatımlarına göre Maraş’ın tümü vakıf malı olarak görünüyor.
Peki bu iddiaların uluslararası kamuoyunda geçerliliği ne?
Ya da biz bu tezi, bugüne kadar neden hiç seslendirmedik, güçlü bir şekilde arkasında durmadık?
Eğer Vakıflar İdaresi’nin bu tezi, Kapalı Maraş’ın açılmasıyla ilgili tartışmalarda kullanılacaksa, elbette sözü edilen belgeler gün ışığına çıkarılmalı ve uluslararası kamuoyuna anlatılmalıdır.
Son 4 yıldır bu alanda yürütülen mücadelede önemli bir sonuç elde edildi.
KKTC'de mahkeme olarak görev yapan Taşınmaz Mal Komisyonu, 46 yıl kapalı kaldıktan sonra iki yıl önce ziyarete açılan turistik Maraş kentiyle ilgili tarihi bir karar aldı.
Buna göre; KKTC aleyhine bir Rum'un açtığı mülk davasında, söz konusu taşınmazın Osmanlı döneminden Abdullah Paşa Vakfı'na ait olduğunu orijinal tapuyla belgeleyen Vakıflar İdaresi davaya müdahil oldu.
İçinde iki yabancı üyenin de bulunduğu mahkeme, bugüne kadar yalnızca 1974'teki tapu kayıtlarını, yani Rumların bireysel tapularını geçerli sayıyordu. Osmanlı dönemindeki tapulara ilişkin olarak ise itirazlar dile getiriliyordu.
Komisyon geçen hafta, Vakıflar İdaresi'nin söz konusu davaya müdahil olma talebini değerlendirdi. Rum tarafının avukatı, 1940'lı yıllarda bireysel mülk tapusu yapılan taşınmaz ile ilgili Vakıflar Hukuku'na (Ahkam-ül Evkaf) göre itiraz süresinin 36 yıl olduğunu, ancak bu süre üzerinden 80 yıl geçtiğini ve itirazın zaman aşımına uğradığını savundu.
Vakıflar İdaresi avukatları ise orijinal tapuların 1990 yılında bir apartmanın bodrum katında bulunduğunu ve itirazla ilgili zaman aşımı süresinin bu tarihten başlaması gerektiğini bildirdi. Böylece Komisyon, tarihinde ilk kez, ihtilaflı bir mülk davasında Vakıflar İdaresi'nin davaya dahil olmasına karar verdi.
Sözün özü iğneyle kuyu kazan Vakıflar, önemli bir mücadelenin ilk raundunu kazandı.
Ama önümüzde daha uzun bir yol var. Bu işi yeterince ciddiye alırsak, davayı kazanmamamıza imkan yok. Aksi halde ecdadın emanetini ihanet etmiş olacağız. Bizden söylemesi…