Pandemi döneminin daha en başında yaptığımız yorumlarda, “Bu salgın bittikten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Yeni normale alışmalıyız” demiştik.
Gerçekten de tam da beklediğimiz gibi oldu. İki yıl boyunca birçok alanda üretimi durduran dünya tam ayağa kalkmaya hazırlanırken, bu kez de Rusya-Ukrayna savaşıyla sarsıldı.
Dünya tam bir enerji krizinin ortasında kaldı.
Bakmayın şu anda petrolün varilinin 100 doların biraz altına gerilemesine. Kış mevsimiyle birlikte Avrupa’nın artan enerji ihtiyacı, krizi daha da derinleştirecek.
Dolayısıyla, akaryakıt, elektrik, doğal gazda fiyat artışları tam gaz devam edecek.
Bu yükseliş elbette dünya çapında ciddi bir resesyon tehlikesini de gündeme getirecek.
Dünya daha önce pek çok ekonomik kriz gördü. Ancak bu büyüklük ve karmaşıklıkta bir enerji krizini hiç görmedi.
1970’lerde dünyada yaşanan petrol krizinden beter bir duruma gelmemiz an meselesi.
Elbette bu enerji krizinden en çok etkilenen Avrupa olacak.
Euro ve Sterlin’in ABD Doları karşısındaki değer kaybı bunun en büyük işareti.
Bir doların bırakın bir Euro’ya eşit olmasını, onun üstünde bir değere oturmasını bile kuvvetle muhtemel olduğunu söyleyebiliriz.
Sterlin de aynı gerileme devam edecektir.
Peki tüm bu yaşanan karmaşada biz ne yapacağız?
Ülkede yaşanan ekonomik krizin etkilerini nasıl aşacağız?
TL’deki değer kaybının yanı sıra, Euro ve Sterlin’deki değer kayıplarıyla da mücadele etmek zorunda olduğumuz bir döneme giriyoruz.
Çünkü bilindiği üzere Kıbrıs’ta ticaret bu iki para birimi üzerinden dönüyor.
Yaşanan enflasyonist ortamda enerji maliyetleri çok artacağı için bunlara hayat pahalılığı artışlarıyla maaş artışları da eklenecektir.
Domino efektiyle birbirini tetikleyecek bu iki unsur, yaşanan ekonomik kasırganın şiddetini daha da artıracaktır.
O yüzden sendika başkanları başta kamuda hayat pahalılığı ve asgari ücret artışlarında ısrar ederken fotoğrafın bütününe de bakmalıdır.
Bindiğimiz ağacın dalını kesersek hepimiz o ağaçtan düşeriz. Bizden söylemesi...