Bir tarafta TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’na yaptığı “KKTC’yi tanıyın” çağrısı, diğer tarafta Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun New York’ta İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları’na yine aynı yönde yaptığı çağrı, bize tanınma konusunda bir atağın başladığını net olarak gösteriyor.
Bir tarafta TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’na yaptığı “KKTC’yi tanıyın” çağrısı, diğer tarafta Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun New York’ta İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları’na yine aynı yönde yaptığı çağrı, bize tanınma konusunda bir atağın başladığını net olarak gösteriyor.
Bu elbette bir günde olacak, ya da tek bir çağrıyla hayata geçecek bir konu değildir. Ancak iğneyle kuyu kazmak olarak nitelense de onurlu bir mücadeledir.
Bugüne kadar federasyon temelli görüşmelerde bir sonuç alamadığımıza göre yaşanan diplomatik hareketliliğe, çoktan geç kaldığımız bir atak bile diyebiliriz.
Peki bu konuda gerek İslam ülkelerinden, gerekse Batı ile arası ciddi biçimde limoni olan Rusya’dan somut adım gelebilir mi?
Neden olmasın?
Rusya’dan KKTC’ye Antalya bağlantılı uçak seferleri bunun ön işareti olarak görülebilir.
Diyelim ki Rusya KKTC’ye direkt uçak seferi başlattı. “Resmen tanıyoruz” demese bile bu bizim için şimdilik fazlasıyla yeterlidir.
Soğuk bir iklime sahip Rusya’dan KKTC’ye akacak turistler, turizme müthiş bir ivme kazandıracaktır.
Elbette tüm bunlar ancak ortaya konacak güçlü bir siyasi iradeyle mümkün olabilir.
Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın deyimiyle, tüketilmiş bir dönemin peşinde koşarak, KKTC’nin geleceğini garanti altına alamayız.
Rum tarafının zihniyeti belli.
Kıbrıs Türkü’nü izole etmek, hatta belki de bu adadan göç ettirmek istiyor.
Cumhurbaşkanı Tatar da bunu açıkça söylüyor.
Peki gözlerine adeta perde inen federasyoncular bunu neden görmüyor?
Kıbrıs Cumhuriyeti çatısı altında bir azınlık olarak yaşamak kabul edilebilir mi?
Kıbrıs Türk halkı 1960’lardan bu yana bu mücadeleyi neden verdi?
Neden onca kan ve gözyaşı akıttı?
Bir vatana ve üzerinde dalgalanan bir bayrağa sahip olabilmek için değil mi?
Yarım asır sonra şimdi o bayrağa, vatana, devlete sahibiz… İster tanısınlar, ister tanımasınlar...
Bu adanın kuzeyinde meclisiyle, polisiyle, askeriyle, yargısıyla bir devlet vardır.
Bu gerçeği de kimse değiştiremez. Bizden söylemesi…