Bugün 10 Kasım. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikal edişinin 84’üncü yılı.
Saat 9’u 5 geçe hayat duracak, sirenler çalacak. Atamızı bir kez daha saygıyla anıp onun yeni nesillere anlatmaya çalışacağız.
Türk milletinin 84 yıldır özlem ve saygıyla andığı büyük lider, Dolmabahçe Sarayı’nda hayatının son gününe girerken, yanında 9 doktor mevcuttu.
Doktorların dışında Cumhurbaşkanlığı Genel sekteri Hasan Rıza Soyak, Yaveri Kılıç Ali, Yaveri Salih Bozok, Muhafız alay komutanı İsmail Hakkı Tekçe de yanındaydı.
Kılıç Ali hatıralarında Atatürk’ün son anlarını şöyle anlatıyordu:
“Atatürk’ün durumu saatten saate daha da ağırlaşıyor, durum resmi bildirilerle millete açıklanıyordu.
Dalgın ve bitkin olarak yatan Atatürk’ün gözleri nadiren açılıyordu. Herkesin hayranlığını kazanan o güzel mavi gözler artık eski parlaklığını kaybetmiş, solgunlaşmıştı. Hiçbirimizle konuşmuyordu. Sadece: ‘Aman dil, dil efendim‘ diye bir şeyler söylüyordu. Bu sözlerin ne anlama geldiğini çözmek için bütün zekamızı kullanıyor, geçmiş olayları düşünüyor ve aralarında bir ilişki kurmaya çalışıyorduk. Fakat yine de ne demek istediğini bir türlü anlayamıyorduk.
…Bir ara Hasan Rıza Bey ile bana doğru bakarak sordu:
‘Saat Kaç‘
Hasan Rıza Soyak cevap verdi:
‘Saat 7.00 efendimiz‘
Artık Atatürk sürekli ‘Saat kaç?’ diye soruyor, Hasan Rıza Bey de ‘Saat 7.00 efendimiz’ diye saati tekrar ediyordu. Bu karşılıklı konuşma birkaç kez tekrarlandı.
…Son ‘Saat Kaç?’ sorusunun ardından birdenbire kendini arka üstü yatağa attı… Artık kendinde değildi. Doktorlar saat 9’u 5 geçe ölüm raporunu imzaladı…”
Atatürk’ün sona ana kadar yanında olan Salih Bozok da hayatına kıymaya kalkacak kadar Ulu Önder’e bağlıydı.
Atatürk’ün ölümünün ardından birkaç dakika sonra yaveri Salih Bozok odadan ayrıldı. Ardından silah sesleri duyuldu. İnsanlar odaya girdiklerinde Bozok'u kanlar içinde buldu.
Ancak Bozok'un intihar teşebbüsü başarılı olamamış; kurşun kalbine değil, akciğerini boydan boya deşerek sırtına saplanmıştı. Operasyonların ardından hayata döndürülen Bozok, kaldığı yerden milletvekillik görevine devam etti.
Türk milleti kurtarıcısını o gün kalbine gömdü.
Zaman içinde Türk milleti ile Ata’sının arasına girmeye çalışanlar, ona kara çalmaya çalışanlar olmadı mı? Elbette oldu. Ama kimsenin gücü, 10 Kasım’a kadar değil, son kasıma kadar Ata’sına bağlı olmaya yemin etmiş bu halkın gönlünden onu almaya yetmedi.