Vakıflar İdaresi Eski Genel Müdürü Taner Derviş, “Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine göre Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Elektrik Şebekeleri arasında kablo ile enterkonnekte bağlantı kurulabilir” diyor.
Vakıflar İdaresi Eski Genel Müdürü Taner Derviş, “Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine göre Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Elektrik Şebekeleri arasında kablo ile enterkonnekte bağlantı kurulabilir” diyor.
İyi güzel ama sorun zaten uluslararası hukuk değil ki.
Bizi bu konuda engelleyen birinci neden kendi içimizdeki statüko.
Türkiye’den gelen suya nasıl karşı çıkıldıysa elektrik meselesinde de korkunç bir direniş gösteriliyor.
Türkiye ile bağların bu denli kemikleşmesi ne yazık ki bazı kesimlerin hoşuna gitmiyor.
Üstelik Türkiye’den KKTC’ye kabloyla elektrik gelmesi meselesi yeni bir mesele de değil.
Safa Grup Yönetim Kurulu Başkanı Ali Özmen Safa, bundan 17 yıl önce bu konuda ete kemiğe bürünmüş ciddi bir projeyi tüm fizibilitesiyle ortaya koymuştu.
Ama o statüko 17 yıl önce de bugün olduğu gibi dimdik ayaktaydı. Ve bu projeye geçit vermedi.
2000’li yılların başına dönelim. Ali Özmen Safa, 2003 yılında Kıbrıs’a gelmeden önce Londra’nın finans sisteminde halka açık bir şirketi olan, kendini kanıtlamış bir işadamıydı.
Kıbrıs’a geldiğinde verdiği mülakatlarda “Yatırım için ne kadar getirdin” sorularına, “Dünyada şu anda paradan daha bol şey yok. Para bulmak kolay. Ben paradan daha önemli bir şeyi, uluslararası alandaki tecrübemi getirdim” demişti.
Bu vizyonla denizaltında kabloyla elektrik getirmek için kolları sıvayan Ali Özmen Safa, Türkiye’de bu konuyla ilgili teknik uzmanlar buldu. İstanbul Ticaret Merkezi’nde ofis tuttu. Projenin üzerinde 9 ay çalışıldı. Her türlü detayı planlandı. Bazı yerlerde elektriği getirecek kablo gömülecekti. Bazı yerlerde zeminde kalacaktı. Nasıl bir kablo hazırlanacağına ilişkin çalışmaları bile yapıldı. Hollanda’da üretilecek bir kablo üzerinde karar verildi
En sonunda proje netleşti. Yapılan fizibilitede Türkiye’den kabloyla gelen elektriğin burada üretilen elektrikten daha ucuza satılacağı belliydi.
Kablonun bir ucu Silifke’de diğer ucu Teknecik’te olacaktı.
O dönemin Türkiye Başbakanı Sayın Erdoğan ile gidip görüştü. Elektriği Türkiye’den getirmek konusunda onay aldı.
Projenin adına “Barış enerjisi” diye isim verildi. Çünkü Güney’e de satılacak elektrikle barışa da enerji verilecekti.
Proje Türkiye, Kuzey Kıbrıs, Güney Kıbrıs ve Orta Doğu’yu birbirine bağlayacaktı.
Bunun siyasi sonuçları da olacaktı. Bu sonuçları öngörerek Türkiye’de Başbakan Erdoğan’dan sonra burada da Başbakan Ferdi Sabit Soyer ile görüştü. O da onay verdi.
Türkiye’den gelen uzmanlarla Teknecik’te inceleme yapıldı. 7 gün boyunca bu projenin gerçekleşmesi için Teknecik’teki eksiklikler tespit edildi.
Bu incelemenin sonunda teklif, dönemin Maliye Bakanı Ahmet Uzun’a sunuldu
Ancak ister öngörüsüzlük deyin, ister vizyonsuzluk ya da sendikaların baskısıyla kabloyla elektrik projesi reddedildi.
Kıbrıs böylece 17 yılını kaybetti.
Bugün hala Türkiye’den elektrik getirmeyi konuşuyoruz.
Sözün özü uluslararası hukuktan önce biz önce içimizdeki engelleri aşmalıyız. Gerisi kolay. Bizden söylemesi…