O ülkenin Meclis’i bir yasayı gündemine alıyor. Sendikalar o yasanın görüşülmesine karşı çıkıyor. Hatta yasa görüşülmesin diye Meclis’te grev kararı alıyor.
Hükümet Meclis’in görevini yapabilmesi için söz konusu grevi yasadaki haklarına dayanarak 60 gün erteliyor.
Genel Kurul görüşmeleri böylece zoraki başlıyor.
Bu kez “ek mesaiye kalmayız” diyen Meclis stenografları işi bırakınca Genel Kurul görüşmeleri yarıda kalıyor.
Bin bir rica, uyarı, hiçbiri kar etmiyor.
Meclis bir daha toplanamadan dağılıyor.
Tuhaflıklar bununla da bitmiyor.
Ülkenin elektrik kurumunda örgütlenen sendika o sırada dışarıda grev yapıyor. Her ne hikmetse o sırada ülkenin neredeyse yarısının elektriğinde kesintiler yaşanıyor.
Kıb-Tek yönetimi, “Planlı bir kesinti yoktu, bu sabotaj” bilgisini açık açık kamuoyuna dile getiriyor.
Bunlar nasıl oluyor?
Allah aşkına söyleyin. Bu yaşadıklarımız gerçek mi?
Yoksa birileri bize 1 Nisan şakasını birkaç gün gecikmeyle mi yapıyor?
Dün yaşananlar tam manasıyla “ülkenin çivisi çıktı” dedirtiyor.
Peki bu çivi yerli yerine nasıl çakılacak?
Bunun için ustalık gerekir… Kararlılık gerekir… Cesaret gerekir…
Bu hükümet o ustalığı, o kararlılığı, o cesareti gösterecek mi?
Önümüzdeki günlerde bunu net olarak göreceğiz.
Ancak şurası bir gerçek.
Bu devran böyle devam edemez.
Tarih boyunca siyasete damga vuran liderler, cesur kararlar alabilmeyi başarmıştır.
Bizim siyasetimizin de yapması gereken budur. Sendikalar Meclisi yönetirse, ülkenin elektriğini canları istediğinde keserse bu ülke yönetilemez hale gelir.
Daha doğrusu ülkenin yönetimini seçimle gelen iktidarlara değil, sendikalara bırakmış oluruz.
Hükümet ya ülkeyi yönetmek için kararlı bir duruş sergileyecek. Ya da ‘biz yönetemiyoruz, gelin siz yönetin’ diyerek, sendikaların kuklası olacaklar. Bunun başka çaresi yok. Bizden söylemesi…