Türkiye’de yapılacak seçimlerin hemen arifesinde TL döviz karşısında değer kaybına uğramayı sürdürüyor.
Sterlinin satış fiyatı dün serbest piyasada 29 liraya dayandı. Alış ve satış fiyatları arasındaki makas neredeyse 4 TL’yi buldu. Açılan bu inanılmaz makas bir başka ifadeyle “satmıyorum” demek.
Pek çok tahmin var.
Bazı uzmanlar “Türkiye’de iktidar değişirse döviz kurları önce gevşer gibi görünüyor ama sonrası gelişmelere bağlı” görüşünde.
Belirsizlik ve risk, dövizin ateşini yükselten başlıca etkenler arasında gösteriliyor.
Uzmanlara göre piyasadaki dalgalanmasının bitmesi, vatandaşın rahat nefes alması iktidara kim gelirse gelsin en az bir yılı bulur.
İyimser senaryoya göre 2025’de yavaş yavaş rahatlayacağız. 2027 yılı sonlarına doğru ise vatandaşın alım gücü ciddi şekilde düzelecek. Esnaf, iş adamı parayı koyacak yer bulamayacak.
Ya kötümser senaryo…
Tam anlamıyla küresel bir kıyameti andıran o senaryoyu düşünmek bile istemiyoruz.
Biz düşünmesek de ülkemizde hükümet en kötü senaryoyu da hesaplayan bir A ve B Planı yapmalıdır.
Ancak şu anda görünen manzara, bu yönde bir plan yapıldığı izlenimi uyandırmıyor.
Dövizdeki yükseliş, KKTC gibi alım satımın tamamen döviz üzerinde yapıldığı bir memlekette can yakıcı bir sorundur.
Bir ön önce tasarruf tedbirlerini hayata geçirerek, olası bir döviz krizi gelmeden gereken önlemleri almalıyız.
Bunun için de işe önce bütçedeki savurganlığı önleyerek başlamalıyız.
Bu ek mesailerle, bütçenin yüzde 80’inini maaş ödediğimiz yapıyla belimizi doğrultmamız ne yazık ki mümkün görünmüyor.
Acı reçeteyse acı reçete.
Gerekirse bir defa içip iyileşmek için mücadele etmeliyiz.
Aksi halde yaklaşan döviz krizi, piyasaları derinden etkilerken alt gelir grubunda yaşam mücadelesi veren halk için ciddi bir yoksullaşma getirecek. Şimdiden uyaralım. Bizden söylemesi…