Bir memlekette yurttaşların devletten beklediği önceliği, can ve mal güvenliğini sağlayacağı önlemleri almasıdır.
Bir anlamda huzur ve güven içinde hayatını idame ettirmesidir.
Bunu da sağlayacak olan ülkeyi yönetenlerdir.
Eskiden kabile devletlerinde bunu kabile reisi sağlardı.
Daha geniş topluluklarda ise, toplulukları yöneten, hükümdar, sultan, kral, şeyhler, sultanlardı.
Modern toplumda ise bunu sağlayan ve kurumlaşan devletler olmuştur.
Çağdaş devletlerde, yaşam hakkı ve idamesi bir insan hakkı olarak tüm dünyada kabul edilmiş ve bunun için de bir çok sözleşmeler yapılmıştır.
Can güvenliğinin sağlanması için, çeşitli yöntemlere baş vurulmuş, salt cezai önlemlerle yetinilmemiştir.
Küçük yaştan eğitimle küçüklere enjekte edilmiş, yurttaşlık derslerine kadar gidilmiştir.
Hep yazıp söylüyorum :
İnsan hayatının değerini ölçecek her hangi bir terazi daha keşfedilmemiştir.
Dünyadaki insanlara baktığımız zaman, insan hayatının hiçbir değerinin olmadığı coğrafyalar görürüz.
Buralar dünyanın en geri kalmış coğrafyalarıdır .
Bu yazımda dünyadan bahsetmeyeceğim.
Kendi ülkem olan KKTC’den bahsedeceğim.
Dün bir meslektaşımın, avukatlık bürosu basılmış ve yazıhanedeki avukat tabanca kurşunları ile yaralanmıştır.
Adalet sağlamaya çalışan bir hukukçuya güpegündüz yazıhanesinde silahlı saldırıda bulunulmuş.
Belli ki bu fiil, taammüden işlenmiş bir fiildir.
İnsan hayatına kastedecek suçlar o kadar arttı ki saymakla bitmez.
Bunun yanında, mala da o oranda zararlar olmaktadır.
Belki hırsızlık olayları, ekonomik durumla ilgili paralellik göstermese de halk için büyük bir tehdit kaynağıdır.
Biz nerelerden nerelere geldik.
Bu cümle genellikle olumlu durumlarda söylenen bir cümle.
Buradaki kasıt, tam tersi algılanmalıdır.
Adam elinde tabanca ile yazıhane basıp yazıhanede işini yapan avukata ateş edecek kadar ortamı buluyor ve fiilini işliyor.
1984‘e kadar polisimiz hatırladığım kadarı ile silah taşımıyordu.
Niçin 1984 dedim?
O yılın Şubat’ında rahmetli Ecevit’ler benim öncülüğümde KKTC‘ ye gelmişlerdi.
Yasaklı durumda idi.
Evren darbesinden sonra, ilk açık hava konuşmasını Saray Önünden yapmıştı.
Kalmakta olduğumuz Dome Hotele gidiyorduk.
Türkiye’deki darbeyi konuşuyorduk. Bir ara, bana dönerek,
“Yalçın Bey ne kadar modern bir halksınız. Polisinizde bile silah yok demişti.”
Bunu adadaki sohbetlerinde de dile getiriyor ve bizim iyi yanlarımızı alın, kötü yanlarımızı almayın diye de öğütlerini sürdürüyordu.
Demek ki kötü alışkanlıklar da bilahare gelmiş.
Görev, devleti yönetenlere, hükümet edenlere düşer.
Yurttaşların huzurlu ve can güvenliklerini sağlayıcı önlemler ne ise derhal uygulamaya geçirilmelidir.
Gümrük kapıları belli.
Silah güneyden gelmediğine göre, başka kapı kaldı mı?
Seyhan Yıldırım’ı ayağından yaraladı.
Bu bir ihtar ateşi miydi?
Bilemiyorum.
Bildiğim ülkemin, sorma gir hanına dönmüş olmasıdır.
Zanlı hava alanında yakalandı.
Polisimiz, zanlının adayı terk etme girişimi karşısında Ercan’da yurt dışına çıkışını engelledi.
Tabii suç aleti bulunamadı.
Yaralanan avukatımıza büyük geçmiş olsun.
Artan suç fiillerinin önüne geçilmesi için de yetkililerin daha da caydırıcı müeyyideleri hayata geçirmesi ve limanlarda denetimlerin arttırılması için, çağdaş modern olanaklarından yararlanılarak, gerekli yerlerin bunlarla donatımına gidilerek, önlemler genişletilebilir.