Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nde Rum lideri konuşması sırasında ilk kez bir Kıbrıslı Türk milletvekiline soru sorma hakkı verildi. Ancak AKPA Başkanlığına iki gün önce seçilen Yunan vekil, UBP Milletvekili Oğuzhan Hasipoğlu’na söz hakkını 30 saniye ile sınırlı tuttu.
Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nde Rum lideri konuşması sırasında ilk kez bir Kıbrıslı Türk milletvekiline soru sorma hakkı verildi. Ancak AKPA Başkanlığına iki gün önce seçilen Yunan vekil, UBP Milletvekili Oğuzhan Hasipoğlu’na söz hakkını 30 saniye ile sınırlı tuttu.
Demokrasinin beşiği Fransa’da Avrupa’nın adaleti bu kadar sürdü.
Hasipoğlu’nin işi zordu. 30 saniyelik sürenin içine Kıbrıs Türkünün yarım asırdan bu yana çektiği tüm acıları sığdırmaya çalıştı.
Rum lider Hristodulidis’e “Daha önceki tüm çözüm planlarına hayır diyen Rum yönetimi bugün AB ve AKPA içerisinde yer almasına rağmen tüm çözüm planlarına evet diyen Kıbrıs Türk tarafının hâlâ Rum tarafının engellemelerinden dolayı izolasyonlar ve ambargolar altında kalması ne kadar adildir?” diye sordu.
Hemen ardından “Bugün için biz Kıbrıslı Türklerin özden gelen egemen eşitlik hakkını kabul etmeye ve adanın yönetimini ve zenginliğini paylaşmaya hazır mısınız? Bu siyasi duruşunuzda bir değişiklik var mı?” diye sordu.
Saniyeler o kadar hızlı geçiyordu ki son olarak sadece “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından etkin bir iç hukuk olarak kabul edilen Taşınmaz Mal Komisyonu’nun yargı yetkisini neden tanımaktan kaçınıyorsunuz?” diye sorabildi.
Süre bitmişti…
Rum lider sorulara sinirlendi. Cevap vermek yerine “Hasipoğlu’na hangi pasaport ile Strazburg’a geldiğini sormakla yetindi” dedi.
Gasp ettikleri Kıbrıs Cumhuriyeti’nde kendilerini ev sahibi, bizi de azınlık olarak gören yaklaşım, Hristodulidis’in küstah yanıtında yer buldu.
Strazburg’daki toplantıda yıllardır Kıbrıs Türküne söz hakkı tanımayan Avrupa’nın adaleti 30 saniye sürdü.
Ancak yine de Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nde tek kazanımımız, ilk kez Kıbrıs Türkünün sesini 30 saniyeliğine de olsa 300 Avrupalı parlamentere duyurmak oldu.
Bu halkın sesini bile duymaya tahammül edemeyen bir anlayışla bir devleti paylaşmayı hayal edenler Strazburg’da yaşananları iyi değerlendirmelidir.
Ne yazık ki “demokrasi, uluslararası hukuk, adalet” gibi kavramlar Batı’nın kendi coğrafyasında anlamlı bulduğu pahalı oyuncaklar gibi kullanılıyor.
Bizim gibi Doğu toplumlarına gelince durum çok başka bir çerçeveye bürünüyor.
Atalarımızın bu gibi durumlar için söylediği çok güzel bir söz var:
“Ele verir talkını, kendi yutar salkımı…”
Sözün özü, Avrupa’nın adaleti de sadece bu kadar oluyor. Bizden söylemesi…