BM GS’nin kişisel temsilcisi , ikinci tur görüşmelerini adada tamamlayarak , Brüksel’e yelken açacağı haberleri , kamu oyuna ulaştı .
Her halde açmıştır bile .
Bu sefer , temaslarını geniş bir perspektifte tuttu .
Sadece liderlerle değil .
Siyasal partiler , düşünce kuruluşları ve sivil toplum örgütlerine de karşılıklı anlaşılacak oranda vakit ayırdı .
Gider ayak , Hristo ile de arzu üzerine tekrar bir araya gelindi .
Ayrılmadan da , bir açıklamada bulundu .
Açıklama metninin içerisindeki bir cümlesi de kafaları karıştırdı !
Maria Hanımın bu cümlesine bir bakalım .
“ Geçmişin zorlukları sürdürülebilir bir geleceğin temeline dönüştürülebilir .”
Öyle anlaşılmaktadır ki Maria hanım , adada , sorunun olmadığını , sorun yerine konu kelimesinin kullanılmasını da yeğleyerek adadan ayrılmıştır .
Yani .
Adada bir sorun olmadığını , beyan etmektedir .
Açıklamasında “ geçmişin zorluklarından “ dem vurmaktadır .
İşte bu zorlukların tümü , Kıbrıs sorununu yaratmış değil midir ?
Kişisel temsilci .
Bu zorluklardan vazgeçin ve geleceğe bakın demek istiyor .
Maria hanım , görevi alırken , BM , Teşkilatının , Kıbrıs konusunda bu hanıma hiçbir bilgi vermemiş olduğu da ortaya çıkmıştır .
Bizzat , bu zorlukların yaratılmasından dolayı değilmidir ki ,Kıbrıs sorunu ortaya çıkmıştır .
Sorunun çözümü de bu zorluklara dayanmaktadır .
Çözümü sağlayacak olan da , bu sorunların ortadan kaldırılması veya bulunacak bir çözümde , bunların varlıklarının ortadan kalkmış olmasıdır .
Bunlar gelecek için temele dönüştürülürse , vay Kıbrıs’a vay ki ne vay ?
Bu cümlesi ile , ne camiye , ne de kiliseye yaranamadı .
Niko 2. çok sıkıntılı ve paçaları tutuşmuş vaziyette .
Neden mi ?
2003‘e kadar , Ankara , batılıların Kıbrıs konusundaki taktiklerini , 1974 Barış harekatı ile sökmüştü .
Batılılar , her hangi bir müzakerede , taraflardan biri taviz verecek psikoloji içerisinde ise , tüm güçleri ile ona asılırlar .
1974‘ ten sonra , ödün almak için , Yunan ve Rum tarafına baskı yapmaya başladılar .
Bu , 2007 Crans Montana’ya kadar devam etti .
Masada almadıkları taviz , nerede ise kalmadı .
Crans Montana’dan sonra , İki devletin , eşit egemenliği ve KKTC‘nin uluslararası statüsünün tanınması , müzakereler için şart koşulunca ve bunda dik durulunca . Baskı , 180 derece ters yöne dönerek , Yunan ve güney Kıbrıs tarafına yapılmaya başlandı .
Bunun bir sonucu olarak da , baskılar ikinci Niko’ya yapılmaya başlandı .
“ Türkleri masaya oturtmak için yeni jestlerde bulunun “ diye .
Şimdi baskılar , güneye başlamış durumda .
Bunu , güney medyasından öğreniyoruz .
Batı .
Güven artırıcı önlemlerin bir işe yaramadığını .
Yeni açılımların masaya gelmesini istiyor .
Tayvan ve Kosova modeli , çözümden önce uygulanmalı .
Ne şiş , ne kebap politikası da güdülerek , siyasi eşit ve egemen , iki devlet tezlerine karşı , üçüncü bir tez olarak da :
“Egemen eşit .“
Oluşacak siyasi yapı , her iki tarafın da egemen eşitliğine dayanacak .
Egemen eşit iki halkın , oluşturacağı bir yapı .
Egemen eşitlerin oluşturacakları devlet modeli de , artık federasyon değil de konfederasyon mu olacak ?
Güneye yapılan baskılar bunlar .
Peki bu önerilere , Niko iki ne dedi ?
Merak etmeyin .
Ne demedi .
Ne mi dedi ?
Ohi dedi ohi .
Bu gelişmeler de göstermektedir ki.
Türk tarafının egemenlik tezi , batıda ses getirmiş ve güneye bir baskı unsuru olmuştur .
Dik duruş sergilenmeye devam edilirse , iki tanınmış egemen devlet baskısı , batılılardan , güneye dayatılırsa , hiç şaşmayacağız .
Batı , kendisini bekleyen büyük tehlike karşısında , bölgede , Türkiye’yi yanına çekmeye çalışmaktadır .
Ne tehlikesi mi ?
Rusya , Avrupa savaşı .
Belki de dünya savaşı . .