Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu’yu savaşarak kurtardı. Ama savaşın bizzat içinde olan bir lider olarak barışın da kıymetini hep bildi. O yüzen Türkiye Cumhuriyeti bir Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulsa da dış politikada yegane ilkesi Atatürk’ün söylediği gibi “Yurtta sulh, cihanda sulh” oldu.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu’yu savaşarak kurtardı. Ama savaşın bizzat içinde olan bir lider olarak barışın da kıymetini hep bildi. O yüzen Türkiye Cumhuriyeti bir Kurtuluş Savaşı sonrasında kurulsa da dış politikada yegane ilkesi Atatürk’ün söylediği gibi “Yurtta sulh, cihanda sulh” oldu.
Hatta Atatürk, Kurtuluş Savaşı’ndan sadece yedi yıl sonra bizzat savaştığı Yunanistan’ın Başbakanı Venizelos’u Ankara’da ağırlamış, dostluk anlaşması imzalamıştı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan 20 yılı aşan iktidarında, kendi sınırları içinde teröre ve Suriye’nin kuzeyindeki terör odaklarına karşı amansız biri mücadele verse de ülkeler arası ilişkilerde, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini hiç gözden kaçırmadı.
Mesela Rusya ile Ukrayna savaşının ortasında bile iki ülkeyle de iyi ilişkilerini korudu. Hatta onları barış masasına oturtmak için çaba harcadı.
Suriye ile son yıllarda gerginleşen ilişkilere rağmen geçen hafta Cuma namazı çıkışında yaptığı açıklamada bölgesel barışa ne kadar önem verdiğini ortaya koydu.
“Suriye ile ilişkilerin yeniden kurulmaması için hiçbir neden yok” diyen Erdoğan, “Biz Suriye'yle bu ilişkileri geliştirmekte geçmişte nasıl birlikteysek yine aynı şekilde birlikte hareket ederiz” ifadelerini kullandı.
Bu sözler aslında Türkiye’nin kuruluşundan bu yana dış politikada ortaya konan realist politikanın bir sonucudur.
Son dönemde Yunanistan ile Türkiye arasındaki olumlu gelişmeler de buna örnek gösterilebilir. Türkiye, Yunanistan’a “Ne adalar, ne de topraklarınızda gözümüz yok” güvencesi verdi.
Kıbrıs meselesine gelince Kimse Türkiye’nin Kıbrıs’a yaptığı barış harekatını savaşçı bir politikanın sonucu olduğunu söyleyemez. Malum Kıbrıs Cumhuriyeti’nde o dönem yaşanan darbe, bu barış harekatını zorunlu kılmıştı.
Erdoğan, iktidarının ilk yıllarından itibaren zaten bu sorunu konuşarak diyalogla çözmek için önemli bir irade ortaya koydu. Annan Planı’nda olağanüstü bir çaba harcandı. Kıbrıs Türkü bu plana ‘evet’ dedi. Türkiye de destekledi.
Şu anda Orta Doğu bir ateş çemberinin içinde. Avrupa’nın orta yerinde Rusya ile Ukrayna arasında bir savaş hala daha sürüyor. Bu yaşananlardan kim karlı çıkıyor?
Siyasette başarı cesur politikalarla sağlanır.
20 Temmuz’da adaya gelecek Erdoğan, yine aynı tarihte adanın güneyinde olacak Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile ara bölgede Ledra Palas’ta görüşürse ne olur? Belki de tüm ezberler bir anda bozulur. Ama ne yazık ki Rumlar bu ezberlerin bozulmasını istemiyor.
Zira Rum lideri Hristodulidis’in yaptığı “Rum malına el koyan sorumluları cezalandırmak için mümkün olan her şeyi yapacağız” açıklaması, bunun en büyük işareti.
Dolayısıyla Türk ve Yunan liderlerinin adada buluşmaları için küçücük bir ihtimal dahi olsa en başta Rum liderliğinin bunu istemediği ortaya çıktı. Bizden söylemesi…