Ağır ceza mahkemelerinde cinsel suçlar ve uyuşturucu davalarında son 10 yılda yaşanan büyük artışa gerçekten ürkütücü boyuta ulaşmış durumda.
10 yıl önce 484 dava varken, geçen yıl bu sayı 966’ya yükselmiş… Cinsel saldırı ve tecavüz suçlarıyla ilgili dava sayısı 10 yılda 11’den 63’e çıkmış…
Uyuşturucu suçlarıyla ilgili de yine son 10 yıldaki dava sayısı 108’den 323’e fırlamış.
Yani neredeyse üç misli artış var…
Ceza davalarındaki artışının yanı sıra hukuk davaları da hiç azımsanmayacak rakamlarda…
Yargıçlar ağır dosya yükleri altında eziliyor…
2020 yılında Referandumda Yüksek Mahkeme’nin yargıç sayısı 8’den 16 çıkarılmak istendi…
Ancak ne yazık ki bazı politik hesaplarla buna karşı yürütülen kampanya sonucu bu öneri de geçmedi.
Yargıç sayısı aynı kalıp dava sayıları yükseldikçe davaların hızlı bir şekilde neticelenmesi de mümkün olmuyor.
Bu durumda da halkın yargıya olan güveninin giderek azalıyor.
Ancak referandumda yine yargıç sayısını artıran öneriye “evet” demeyerek buna alet olan da ne yazık ki halk olarak bizleriz…
Yargı bir toplumun en önemi damarıdır. Yargıya güvenin kaybolması her şeyin bir anda yerler yeksan olması anlamı taşır.
Ancak adaletin gecikmesi toplum nezdinden yargıya olan güvende ciddi erozyon yaratıyor.
İnsanlar adalet duygusunu yargıda tatmin edemeyince herkes kendi adaletini sosyal medyada arıyor.
Nitekim, sosyal medyada yaşanan hakaret yarışı, fikir özgürlüğü sınırını çok uzun zaman önce aştı.
Hukukçuların ortak görüşü hakaret noktasına gelindiğinde hiçbir düşüncenin “fikir özgürlüğü” sayılamayacağıdır.
Elbette hakaret farklı ölçülerle değerlendirilebilir.
Peki olması gereken ölçü ne?
Saygın hukukçuların bu konudaki kanaati şu:
“Sokaktaki makul adam bunun hakaret sayar mı?”
Elbet de halka mal olmuş bir kişi ile evinde oturan biri arasında da bu değerlendirmede fark olacaktır.
Yani siyasetçiyseniz, sosyal medyanın nimetlerinden faydalandığınız gibi külfetlerine katlanmak zorundasınız. Bizden söylemesi…