Lefkoşa Rum Merkezi Cezaevinde tutuklu bulunan Simon Aykut dün mahkemeye çıkarıldı. AİHM kararlarını yok sayan Rum Mahkemesi, tutukluluk halinin devamına karar verdi.
Mahkeme, davaYI 27 Eylül 2024 tarihine ‘itham’ ve ‘ön itirazlara cevap’ vermek üzere erteledi.
Yaşadığı sağlık sorunlarına rağmen Simon Aykut’un tutukluluk halinin devamına karar verilmesi, Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının hiçe sayılması olarak değerlendirildi.
Uluslararası mahkemenin, Kuzey Kıbrıs’ta mülkiyete dair sorunların çözümünde Taşınmaz Mal Komisyonu’nu bir çare olarak tarif etmiş olmasına rağmen Rum mahkemesinde bu kararın hiçe sayılması, uluslararası hukukunun ihlali olarak yorumlanıyor.
Hukukçular, bunun sürdürülemez olduğunu kaydetti.
Peki buna rağmen Rum yönetimi tutuklama kararında ısrarcı olabilir mi?
Öyle görünüyor ki biz uluslararası sistemi bu konuda ayağa kaldıramazsak, Rumlar tutuklama kararında ısrarcı olabilir. Çünkü bu yolla uluslararası arenada KKTC’de yatırım yapmak isteyen herkese istedikleri gözdağını vermiş durumdalar.
Aslında daha önce de defalarca yazdığımız gibi bu dava sadece Simon Aykut davası değildir.
Hani medeniyetin beşiği Avrupa Birliği’nde hukukun olmazsa olmazı, en temel dayanağı, “insan hakları” idi.
Öyleyse Kuzey’de Rum mallarına inşaat yapıp sattığı gerekçesiyle Güney’e geçerken tutuklanan 73 yaşındaki KKTC vatandaşı Simon Aykut’a yapılan bu muamele de neyin nesi?
Normal şartlarda Rumların mülkiyet davaları, KKTC’de kurulu AİHM’in de tanıdığı Taşınmaz Mal Komisyonu’nun yetki alanına giriyor. Papadopulos dönemi kabul edilen 303/A diye bilinen ceza yasası maddesi ise ilk kez İzmir Bergama doğumlu Simon Aykut’a uygulandı.
Ülkemizdeki sorumluluk makamındaki siyasiler ne yazık ki bu haksız tutuklamanın yarattığı etkiyi bertaraf edemedi.
“KKTC tapusuna güvenin” demekten öteye gitmeyen kuru açıklamalar, hiçbir yatırımcıya güven vermiyor.
Öyle ya… Simon Aykut’un başına gelenlerden sonra KKTC tapusuna kim, nasıl güvensin?
Bu meselede asıl öne çıkıp kamuoyu oluşturması beklenen Müteahhitler Birliği idi. Ancak Müteahhitler Birliği’nin bugünkü haliyle bu sorunun çözümüne bir katkıda bulunmasını beklemek, ölü gözünden yaş beklemekten öteye gitmiyor.
Şunu kimse unutmasın. Bu dava Simon Aykut’un davası değil, KKTC’nin davasıdır.
Rum mahkemelerinde yargılanan da sadece Simon Aykut değil, KKTC’nin bu tapuları veren kurumlarıdır. Bugün Simon Aykut’un yaşadıklarını yarın elinde Rum malı bulunduran bir Kıbrıs Türkünün yaşamayacağını kimse garanti edemez. O yüzden topyekun seferber olmalıyız. Rumların bu oyununu bozmalıyız… Bizden söylemesi…