Şöyle başlayalım. Geçtiğimiz günlerde Türkiye’den bir meslektaşımla konuşuyordum. Bilgisine, sağduyusuna güvenirim. Ulusal bir gazetenin ve derginin yayın yönetmeniydi. ‘Bu sezon daha önce hiç görmediğimiz bir Şampiyonlar Ligi yaşayacağız. Avrupa futbolunda yeni bir döneme giriliyor‘ diyordu. Detaya girmeye gerek yok sanırım. Takip edenler biliyor. Şampiyonlar Ligi, artık değişti, katılan takım sayısı dört artırılarak 36'ya çıkarıldı. Eski dörtlü grup sistemi yok artık. Yeni formatta artık 'grup aşaması' yerine 'lig aşaması' var. Yarışan tüm kulüpler tek bir büyük masada toplanıyor.
* * * *
Takımlar her maçta farklı bir takımla karşılaşacak. Her katılımcı artık ilk aşamada altı yerine sekiz maç oynayacak. ve 16 takım ayrıca son 16'ya kalmak için iki ayaklı bir play-off'a katılacak (ve sekiz otomatik elemeye katılacak). Toplamda, finale kadar 189 maç oynanacak. Bu sayı daha önce 125'ti. Bu yeni format, satrançtaki ‘İsviçre sistemi‘ne dayanıyor. Bu satranç turnuvalarında en çok kullanılan, en adil görünen sistem olarak bilinir. Eleme usulünden çok lig gibidir. İlk turda eşleşmeler elo puanına göre yapılır. Elo derecelendirme sistemi de satranç gibi oyunlarda oyuncuların yetenek seviyelerinin hesaplanmasında kullanılmakta.
* * * *
Bu reformun arkasında ne var? Reformcuların hedeflediği şey/şeyler ne? Otoritelere göre, nihai hedef Avrupa'da profesyonel futbolun ticarileşmesinin mantıksal finali olarak bir Süper Lig. Yani en iyilerin en iyisi. Tecrübeli meslektaşım da ‘Gelecekte elit Avrupa kulüplerinin düzenli olarak birbirleriyle rekabet ettiği bir versiyon düşünülüyor sanırım. Bu da ulusal liglerin önemini azaltacak‘ diyordu. ‘Yeni format, 'çok fazla maç' içeriyor. Oyuncuların karşılaşacağı fiziksel ve zihinsel zorlukları mutlaka dikkate almak gerekir‘ diye ekliyordu.
* * * *
Bir başka meslektaşım da geçen gün bu konuya kısa değinip ‘haftada bir maç yapan Türk takımları bu tempoyu nasıl kaldıracaklar merak ediyorum‘ diye yazıyordu. Sanırım bu konu şimdilik Türkiye’de henüz pek gündemde değil ama Alman futbol dünyasının gündeminde. Frankfurter Allgemeine Gazetesi, ‘Daha fazla maç daha fazla para getiriyor: Yeni Şampiyonlar Ligi formatı, Bundesliga'yı daha da derin bir ikilemin içine itiyor. Büyümesi gerekiyor ama pek çok geleneksel kulüp artık buna ayak uyduramıyor‘ diye yazıyordu.
* * * *
Alman gazetesi ‘Bu futbol sezonunun ilk kaybedenleri belli: Ulusal ligler. Çünkü futbol sektöründeki ağırlıkların yeri değişti ve hatta değişmeye devam ediyor. Öncelikle Salı, Çarşamba, Perşembe Şampiyonlar Ligi ve ayrıca Cuma, Cumartesi, Pazar Bundesliga. Ulusal liglerdeki rekabet artık işe yaramazsa veya sektördeki büyük oyuncuların ilgisini kaybederse bu durum tehlikeli hale gelir. Çünkü ulusal lige ancak bir maçın nasıl oynandığını veya sezonun nasıl bittiğini bilmeyenler hayran kalacak‘ diye yazıyordu.
* * * *
Tecrübeli meslektaşım gibi Alman gazetesi de yaklaşan tehlikeye şimdiden dikkat çekiyor. Katılmamak mümkün değil tabii. Gazetenin işaret ettiği gibi Bundesliga‘nın ikilem içinde olması önemli. Çünkü, eğer büyük Alman kulüpleri, özellikle İngiltere ve İspanya'daki, önde gelen kulüplerle göz hizasını kaybetmek istemiyorlarsa, büyümeye devam etmeleri gerekiyor. Ancak büyük kulüpler büyümeye devam ederse orta ve küçük kulüplerin uzun vadede artık şansı olmayacak.
* * * *
Bu formatın bir başka yönünü de düşünmeden edemiyor insan. Avrupa‘da derinleşen bölünmeler ve güçlenen siyasi akımlar göz önüne alındığında, futbolun çok az kişinin başarabildiğini başaracağı umuluyor olabilir mi? Avrupa’da sosyal, ekonomik ve politik sınırların ötesinde birleştirici olabilecek bir şey bulmak. Futbol her derde deva değil tabii. Ancak toplumları birbirine biraz daha yakınlaştırmak için üzerine düşeni yapabilir mi acaba? Yeni formatın arkasında açıklanmayan diğer bir düşünce de bu olabilir mi?