Müzakerelerin başlaması adına talepte bulunacak olan tarafın Türk tarafı olması gerektiğine vurgu yapan Dışişleri eski Bakanı Özdil Nami, dünyanın destekleyebileceği bir lisanla, Türkiye’nin bölgesel gücünü de devreye koyarak baskıların Rum lider üzerine konuşlandırılmasının sağlanabileceğini belirtti. Annan Planı’na Rumların hayır demesinin bir bedeli olmadığını söyleyen Özdil, “Rum tarafının tuzu kuru, Annan Planı’nda da Crans Montana’da da bu böyleydi, dolayısıyla çözüm adına baskı oluşturacak tarafın Türk tarafı olması gerekiyor” sözlerini kaydetti. Kıbrıs Türk tarafı olarak Rumları tek başına ikna etme gücün olmadığını söyleyen Nami, “Onlar tanınmışlığın sefasını sürüyorlar. Türkiye, bu politikayı bölgesel gücü ile birleştirirse o zaman müttefikler artar. Bölgesel güvenlik ve refah için, Türkiye ile safları sıklaştırmamız ve Kıbrıs sorununun bunu engellemesine izin vermememiz lazım” dedi.
Ada TV’de Cüneyt Oruç’un sorularını yanıtlayan Dışişleri eski Bakanı Özdil Nami’nin programda yapmış olduğu açıklamaların öne çıkan detayları şu şekilde: “Müzakerelerin tekrar başlaması için talepte bulunmamız lazım. Dünyanın da destekleyebileceği bir lisanla konuşmamız, Türkiye’nin bölgesel gücünü de devreye koyarak baskıların Rum lider üzerine konuşlandırılmasını sağlamamız lazım. Önce bir takvim olmalı, o takvimin nihayetinde anlaşılamamış konular varsa hakemlik devreye girebilir. Ardından bir referanduma gidilebilir, iki devletli veya federasyon sorusunu halka yöneltebiliriz. Tüm bunlar yapılırsa evet üç ay içerisinde Kıbrıs sorunu çözülür. Bütün mesele bunu gündeme getirebilmek. Kıbrıs sorununda kısa sürede bitirebilecek bir kurgu yerine, dünyanın dinlemeyeceği siyasette ısrar etmek Rum tarafına değil, bize zarar veriyor.
“RUMLARIN TUZU KURU”
“Rum tarafının tuzu kuru. Annan Planı’nda da Crans Montana’da da böyleydi. Liderine hayır demenin bedeli konmadı. Annan Planı sürecinde iki soru vardı, Rum seçmene, hem AB hem çözüm soruldu, hayır denilirse somut bir bedeli vardı, zemini bile kabul etmeyiz diyen yine biz olduk. Bizim hatalı politikalarımızla çözümsüz Kıbrıs, AB üyesi oldu. ‘Güvenlik Konseyi’nin kararlarının önemi yoktur’ demek, ‘önce KKTC’yi kabul etsinler sonra konuşuruz’ demek gayriciddidir. Bir takvim olmayacak mı? Rum tarafı yine hayır derse bir bedeli olmayacak mı? Tüm bu soruları sorarsak, baskıların Rum tarafının üzerine oluştuğunu göreceğiz. Rumlar, federasyonu tekrar reddederse, o zaman bir baskı ve bedel olacaktır. Bu kolektif çalışma ile olur. Bizim Kıbrıs Türk tarafı olarak Rumları bu yönde ikna etme gücümüz yok, onlar tanınmışlığın sefasını sürüyorlar. Türkiye, bu politikayı bölgesel gücü ile birleştirirse o zaman müttefikler artar. Bölgesel güvenlik ve refah için, Türkiye ile safları sıklaştırmamız ve Kıbrıs sorununun bunu engellemesine izin vermememiz lazım. O noktada ön plana çıkan Sayın Hakan Fidan’ın Rum lider Hristodulidis’e yaptığı ‘cesur ol’ çağrısı olacaktır. Konjonktür Kıbrıs sorununu çözmek için bize bir koz veriyor. Kozu doğru kullanırsanız size fayda getirir. Artık anlamlı bir şekilde sonuca götürmemiz lazım. Bu bölgesel gelişmeleri akılcı kullanmamız lazım.”