Yıl 2025 ve bir “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”nü daha geride bıraktık, ama bu günün ruhu, anlamı ve bize hatırlattıkları takvimle sınırlı değil; hâlâ içimizde yaşıyor. Bu gün, kadınların emeğini, alın terini, sabrını ve çoğu zaman sessizce taşıdıkları yükleri fark etme zamanı. Kadınlar; evde yemek yaparken, çocuk büyütürken, tarlada ter dökerken, özel sektörde, resmî kurumlarda ya da bir ofiste mesai harcarken, hayatın her alanında omuzlarında kocaman bir dünya taşıyor. Annelik gibi eşsiz bir sorumluluk, iş hayatının zorlukları ve toplumsal rollerle birleştiğinde, bu çaba çoğu zaman fark edilmese de, aslında hayatın temel direklerini ayakta tutuyor.
Eskiden, teknolojinin bu kadar yaygın olmadığı yıllarda, 8 Mart’ın anlamı uzun uzun yazılarla, sohbetlerle, belki bir masa etrafında anlatılırdı. Kadınların fabrikalarda, evlerde, sokaklarda verdiği mücadele, karşılaştığı zorluklar ve hak arayışı satırlara dökülürdü. Şimdiyse, elimizdeki cihazlara soruyu sorar sormaz tüm bu tarih önümüze seriliyor. Zaman değişti, ama kadınların azmi, kararlılığı değişmedi. Akademik çalışmalar, istatistikler ve yazılar, bu emeğin ne kadar büyük bir hazine olduğunu bize tekrar tekrar gösteriyor. Siyasette, iş dünyasında ya da günlük hayatta varlık göstermek için kadınların attığı adımlar, ailelerin desteğinden başlayıp kendi içlerindeki güçle yükseliyor. “Ben de varım” demek, bazen bir ekibin içinde, bazen bir liderin yanında, bazen de tek başına verilen bir mücadeleyle mümkün oluyor.
Ülkemizde kadınlar, tarih boyunca her alanda iz bıraktı. Bu alanlar siyasette, ekonomide ve sosyal hayatta kendini belirginleştiren olgular oldu. Kadınların sesini duyurması, bir yer edinmesi, çoğu zaman ekstra bir gayret demek. 8 Mart’ı geçtik diye bu bilinç kaybolmuyor; kadın emeği, her gün yeniden yeşeriyor. Ancak bu ışığın yanında bir karanlık var: Kadına yönelik şiddet. Fiziksel yaralardan duygusal izlere, toplumsal baskılara kadar uzanan bu gerçek, kadınların hak ettiği değeri gölgeliyor.
Bir de gözden uzak, toplumun sessizce unuttuğu köşelerde, insanlık onurunun hiçe sayıldığı yerlerde, bazı kadınların taşıdığı tarifsiz yükler var; orada, adeta bir ömür gölgelerde kayboluyor. Umudumuz, sadece emeğin alkışlandığı, şiddetin bittiği bir dünya değil; aynı zamanda her kadının, en karanlık köşelerde bile, insanlık dışı zincirlerden kurtulup özgürce var olabildiği bir gelecek. Kadınlar, bir günün değil, her günün kahramanı olmayı hak ediyor; korkusuzca, güvenle ve dimdik ayakta.
Bu güne söz mü? “Kadınlar hayatı omuzlarında taşırken, hak ettikleri değeri görmeli. Onları yok saymak değil, emeklerini teslim etmek toplumu yüceltir. Adalet ve saygı, gerçek gücün temelidir.”