Sendikalar, işçi haklarını koruma ve geliştirme amacıyla kurulmuştur. Temel hedefleri, çalışanların ekonomik, sosyal ve mesleki çıkarlarını savunmak, işverenle toplu pazarlık gücünü artırmak ve adil çalışma koşulları yaratmaktır. Bu, ücret eşitliği, iş güvencesi ve insanca yaşam standartlarını güvence altına almayı da içerir.
Sivil toplum örgütleri (STÖ) ve dernekler ise daha geniş bir çerçevede toplumsal fayda üretir. STÖ’ler; çevre, insan hakları veya eğitim gibi alanlarda farkındalık yaratmayı ve politikaları yönlendirmeyi amaçlarken, dernekler ortak ilgi alanlarına sahip bireyleri birleştirerek dayanışma ve kültürel gelişimi destekler. Her iki yapı da bireylerin kolektif iradesini yansıtarak demokratik katılımı güçlendirir.
Sendikalar, emek sömürüsünü önleyerek çalışanların sesi olmalıdır. STÖ ve dernekler ise toplumsal sorunlara çözüm üretmek, kamuoyu oluşturmak ve dezavantajlı grupların haklarını savunmakla yükümlüdür. Bu hedefler, yalnızca üyelere değil, tüm topluma hitap eden bir vizyon gerektirir. Ancak bu amaçların hayata geçmesi, eylemlerin niteliği ve disiplinine bağlıdır.
Eylem sırasında slogan disiplini, mesajın netliği ve etkisi için vazgeçilmezdir. Sloganlar, sendika veya STÖ’nün taleplerini özlü, anlaşılır ve birleştirici bir şekilde ifade etmelidir. Duygusal çıkışlardan çok, somut talepleri ve çözüm önerilerini öne çıkarmalıdır.
Dağınık, provokatif veya disiplinsiz söylemler ise eylemin meşruiyetini zedeler ve halk desteğini belirli bir kesim dışında zayıflatır. Bu yüzden, eylem öncesi planlama ve ortak bir dil belirlenmesi şarttır.
Devleti küçük düşürücü eylemler, sendika ve STÖ’lerin güvenilirliğini tehlikeye atar. Bu tür durumlar için alınması gereken önlemler hukuki ve etik esaslara dayanmalıdır. Öncelikle eylemler yasal çerçevede kalmalı; şiddete kayan veya kamu düzenini bozan yaklaşımlar engellenmelidir. İkinci olarak, iletişim kanalları açık tutularak diyalog tercih edilmeli; devletin otoritesini yıpratıcı söylemler yerine yapıcı eleştiriler sunulmalıdır. Üçüncüsü, eylemcilerin bilinçlendirilmesiyle provokasyonlara karşı hazırlıklı olunmalıdır.
Sendikalar ve STÖ’ler hak arama mücadelesini disiplinli bir söylem ve meşru yöntemlerle yürütmelidir. Devleti hedef almak yerine, onunla iş birliği içinde toplumsal refahı artırmayı gözeten bir yaklaşım, bu örgütlerin etkisini artırır ve demokratik zemini sağlamlaştırır. Hak arayışı ve disiplinin olduğu her arenada mutlaka bir uzlaşı zemini oluşur.
İşte bu prensiplerle yoğrulmuş bir dönemin temsilcisi olarak; Türk-Sen’de, rahmetli Sayın Necati Taşkın başkanlığındaki sendika faaliyetlerinde aktif görev üstlenmiş bir kişi olarak, bugün sendikacılık adına yaşanan savrulmaları görmek, o ilkeli mücadele yıllarına duyduğum özlemi her geçen gün artırıyor.
O günler, sendikacılığın gerçekten emek, disiplin ve sorumlulukla yapıldığı; çalışanların umudu olduğu günlerdi.
Kaldı ki, sendikaların son dönemdeki hal ve davranışları, kullandıkları sakıncalı ifadeler halkın büyük bir çoğunluğunda sessiz bir tepkiye yol açmıştır. Kimse geçici bir kalabalığı gözünde büyütmesin! Ve proaktif eylemlerin kasıtlı hale getirilmesinin toplumun geneline bir çeşit ceza olduğunu da unutmasın!
Bugüne söz mü?
'Haddini bilmek, insanın en büyük erdemidir.'