Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yapacağı ziyaret, sadece diplomatik bir temas değil; aynı zamanda hem sembolik hem stratejik derinliği olan bir adımı temsil ediyor.
639 bin 475 metrekarelik alana inşa edilen külliye, sıradan bir devlet kompleksi değil adeta bir tarih manifestosu, bir egemenlik ilanıdır.
Bu külliye, sadece betonarme bir yapı değil; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) kalıcı ve bağımsız bir devlet olarak uluslararası arenada yerini pekiştirmesini simgeliyor.
Türkiye’nin, “Kıbrıs Türk’ü yalnız değildir” mesajını yalnızca sözle değil, kalıcı eserlerle ortaya koyduğu bu dönemeç, aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki dengelere verilen açık bir cevaptır.
Güney Kıbrıs’ın ve onu destekleyen çevrelerin, TEKNOFEST gibi organizasyonları, külliye projesini ve Erdoğan’ın mesajlarını dikkatle izlemesi tesadüf değil.
Çünkü artık Kıbrıs meselesi, sadece iki toplum arasındaki siyasi bir tartışma değil; bölgesel güç mücadelesinin de en somut cephelerinden biri hâline geldi.
Bazıları bu tür projeleri “şov” ya da “fazla görkemli” olarak değerlendirebilir.
Ancak unutmamak gerekir ki devletler, varlıklarını yalnızca siyasal söylemlerle değil, kurumları ve mekânlarıyla da inşa eder.
Külliye, KKTC’nin kurumsallaşmasını ve kendi kaderini tayin hakkını güçlendirecek bir yapı olacak. Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi artık bir bina değil, bir egemenlik nişanesi olarak yükselecek.
Bu adım aynı zamanda Türkiye’nin “iki devletli çözüm” vizyonunu kararlılıkla sürdürdüğünü gösteriyor.
Ankara artık eski kalıplarla değil, yeni bir stratejik vizyonla hareket ediyor.
Görünen o ki Erdoğan’ın ziyareti, sadece KKTC’ye değil, tüm bölgeye güçlü bir mesaj verecek.
O mesaj da “Biz buradayız ve kalıcıyız” olacak.
Kıbrıs Türkünü bu topraklardan sürmek isteyenler bu mesajı iyi okumalıdır. Bizden söylemesi…